Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “İnşallah ülkemizi; yatırım, üretim, ihracat, istihdam temelleri üzerinde, cari dengemizi fazla yönünde sürekli geliştirerek büyütmeyi sürdüreceğiz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Kabine Toplantımızda sağlıktan eğitime, güvenlikten turizme ve sosyal yardımlara kadar ülkemizi ve milletimizi yakından ilgilendiren pek çok hususla ilgili değerlendirmelerimizi yaptık.
“POLİSLERİMİZE YÖNELİK SON SALDIRI VE TOPRAKLARIMIZI HEDEF ALAN TACİZLER ARTIK BARDAĞI TAŞIRMIŞTIR”
Sözlerimin hemen başında Fırat Kalkanı Harekât bölgesinde PKK-YPG terör örgütü mensupları tarafından gerçekleştirilen hain saldırıda şehit düşen polis memurlarımız ile Afyonkarahisar’daki trafik kazasında hayatlarını kaybeden öğrencilerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Suriye’den ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki kimi yerler konusunda artık tahammülümüz kalmamıştır. Buralardan kaynaklanan tehditleri ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkânlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız. Polislerimize yönelik son saldırı ve topraklarımızı hedef alan tacizler artık bardağı taşırmıştır. En kısa sürede bu sorunların çözümü için gereken adımları atacağız.
Bu vesileyle bugün vefat eden İstanbul Milletvekilimiz, kadim dava ve yol arkadaşım İsmet Uçma’ya da Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Yarın kendisini mezunu olduğu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camiinden öğle namazını müteakip dar-ül bekaya uğurlayacağız.
“MİLLETİMİZLE TAM BİR DAYANIŞMA İÇİNDE YOLUMUZA DEVAM ETTİK”
Aziz milletim; Kabine Toplantımızda sağlık alanında Kovid-19 salgınındaki gelişmeleri hasta ve vefat sayılarından aşıdaki son duruma kadar tüm boyutlarıyla ele aldık. Türkiye bu küresel tehdide karşı en başından beri gerek sağlık altyapısındaki gücüyle, gerek üretim ve tedarik süreçlerini devam ettirmesiyle, dünyada en iyi kriz yönetimini sergileyen ülkelerin başında geliyor.
Salgın döneminde üretim ve ekonomide kontak kapatan ülkelerin şimdi yeniden çarkları döndürmekte, sistemi işletmekte ne kadar zorlandıklarını hepimiz görüyoruz. Biz salgınla mücadelemizi üretimin ve istihdamın kesintisiz sürmesini sağlayacak bir anlayışla yürütürken maruz kaldığımız ithamları unutmadık. Gereken her türlü tedbiri almak, hizmeti sağlamak, desteği vermek suretiyle hayata geçirdiğimiz bu stratejinin ne kadar doğru olduğunu dünyada yaşanan gelişmeler bir kez daha teyit ediyor.
Gelişmiş ülkelerin çoğundaki sorunun mal veya ürün eksikliğinden ziyade yönetim zafiyetinden kaynaklandığı görülüyor. Biz tıpkı şehir hastanelerini inşa ederek sağlık krizine güçlü bir altyapıyla girdiğimiz gibi, 2018 yılında yönetim sistemimizi değiştirerek bugünlere kendimizi hazırladık. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin getirdiği hızlı karar alma ve etkin uygulama kabiliyeti sayesinde ortaya çıkan bu başarıda emeği olan herkese, tüm bakanlıklarımıza, kurumlarımıza, personelimize teşekkür ediyorum. Tabii en büyük şükranı bu süreçte sabırla ve inançla hep bizim yanımızda yer alan milletimize sunuyoruz.
Diğer ülkelerin sağlık sorunları yanında ciddi sosyal çalkantılarla sarsıldığı bir dönemde biz milletimizle tam bir dayanışma içinde yolumuza devam ettik. Üretim ve istihdam sektörlerinin yanı sıra tüm kademeleriyle eğitimde de normalleşme adımlarını attık ve hamdolsun üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadık. Bu çerçevede Millî Eğitim Bakanlığı Mesleki Teknik Eğitim Ar-Ge Merkezi’nde öğretmenlerimize ve personele yönelik olarak geliştirilen Kovid-19 hızlı antijen test kiti üretim aşamasına geldik. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde 750 engelli öğretmenimizin atamasının yapılacağını da bu vesileyle duyurmak istiyorum.
“SALGIN TEDBİRLERİNE RİAYET ETMEYİ BİR MÜDDET DAHA SÜRDÜRMEMİZ GEREKİYOR”
Elbette henüz her şey bitmiş, salgın tümüyle sona ermiş, tehdit ve tehlike ortadan kalkmış değildir. Salgın tedbirlerine riayet etmeyi bir müddet daha sürdürmemiz gerekiyor. Özellikle aşılamada hedeflediğimiz seviyelere bir an önce ulaşmak istiyoruz. Bunun için vatandaşlarımızı aşılarını bir an önce olmaya veya tamamlamaya davet ediyoruz. Bilhassa üniversite öğrencilerimizden yükseköğretim kurumlarındaki sosyal alanların kullanımında ve toplu taşımada tedbirlere azami dikkat etmelerini bekliyoruz.
Biz kendi meselemizi çözsek bile dünya bu virüsten tamamen temizlenmeden iş bitti diyemeyiz. Sizlerin de yakından takip ettiği gibi sürekli yeni varyantlarla yeni dalgalara yol açan salgına karşı hep tetikte olacağız. Sağlık sistemini ayakta tutma yanında tüm boyutlarıyla ekonomide, eğitimde, sosyal hayatta geldiğimiz olumlu seviyeyi korumak ve daha ileriye taşımak için buna mecburuz. Kontrolü asla elden kaçırmadan hem vatandaşlarımızın sağlığını koruyacak hem de günlük hayatın kendi mecrasında akmasını temin edecek tedbirleri uygulayacağız. Eskilerin, “korkulu rüya görmektense uyanık kalmak evladır” sözünde işaret ettikleri gibi, ihtiyatlı bir şekilde yolumuza devam edeceğiz.
“HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE BİZİM ÖNCELİĞİMİZ MİLLETİMİZİN HUZURUDUR”
Dünyada enerji başta olmak üzere emtia ve gıda fiyatlarında fahiş artışların yaşandığı bir dönemde çoğu ülke pahalılık yanında ciddi bir mal ve ürün kıtlığıyla karşı karşıyadır. Türkiye ise vaktinde aldığı tedbirler ve güçlü altyapısı sayesinde bu sıkıntılara ya tamamen uzaktır ya da çok sınırlı bir şekilde maruz kalmaktadır. Fiyatlaması küresel düzeyde yapılan ürünlerdeki fahiş artışları içeriye sınırlı bir düzeyde yansıtarak vatandaşlarımızın yanında olduğumuzu gösteriyoruz. Buna rağmen fiyat artışlarından dolayı sıkıntıya düşen çalışanlarımızı ve üreticilerimizi korumak için de her türlü tedbiri alıyoruz.
Kamu işçi ve memur sözleşmelerinde yaptığımız yüksek artışlar bu anlayışın bir yansımasıdır. Artık daha çok üreten, daha çok ihraç eden, daha çok kazanan özel sektörümüzün de kendi çalışanlarını aynı şekilde koruyacak, kollayacak bir anlayışı ortaya koyacağına inanıyorum.
Aynı şekilde yaşanan istisnai durumu yüksek kâr hırsıyla yaptıkları fahiş fiyat artışlarının bahanesi hâline getirerek milletimizin mağduriyetine yol açan fırsatçıları da yakından takip ediyoruz. Her zaman olduğu gibi bugün de bizim önceliğimiz; milletimizin huzurudur, güvenliğidir, refahıdır, geleceğidir.
“TÜRKİYE EKONOMİK OLARAK HER GEÇEN GÜN ÇOK DAHA GÜÇLENECEKTİR”
Ekonomide büyümeden ihracata, istihdamdan cari fazlaya kadar aldığımız her yeni güzel haber geleceğimize daha umutla bakmamızı sağlıyor. İşte bu sabah açıklanan Ağustos ayı cari işlemler hesabında 528 milyon dolar fazla verdiğimiz görülüyor. Yine bugün açıklanan Ağustos ayı işsizlik rakamlarının iş gücüne katılım oranı sürekli arttığı hâlde istihdamdaki ciddi yükseliş sayesinde yatay bir seyir izlediği müşahede ediliyor. Birileri Türkiye’ye siyasi konularda yapamadıkları diz çöktürme işini ekonomide gerçekleştirmek için var güçleriyle saldırıyor olsa da biz kendi potansiyelimizin ve gücümüzün farkındayız.
İnşallah ülkemizi; yatırım, üretim, ihracat, istihdam temelleri üzerinde, cari dengemizi fazla yönünde sürekli geliştirerek büyütmeyi sürdüreceğiz. Tüm stratejilerimizi ve imkânlarımızı bu doğrultuda sefer ettik, hamdolsun adım adım neticesini almaya da başladık. Bundan sonra Türkiye ekonomik olarak her geçen gün çok daha güçlenecektir.
“HEDEFLERİMİZE DOĞRU KARARLI BİR ŞEKİLDE YÜRÜYORUZ”
Aziz milletim; salgın dünyadaki adaletsizlikleri, haksızlıkları, bencillikleri ve bunları örtmek için yapılan güç gösterilerinin gerisindeki zayıf, siyasi sosyal yapıları da gün yüzüne çıkarmıştır. Küçük bir kesimin güvenliği ve refahı için asırlardır sömürülen, bölünen, parçalanan, birbirine kırdırılan, vicdan ve ahlak dışı her türlü muameleye maruz bırakılan insanlığın kalanı artık bu çarpık sisteme itiraz ediyor.
Birleşmiş Milletlerde dile getirdiğimiz Dünya Beşten Büyüktür sözünü daha adil bir dünyanın mümkün olduğu teziyle genişleterek insanlığın bu ortak duygularına tercüman oluyoruz. İşte bu anlayışla Türkiye olarak Balkanlardan Kafkaslara, Afrika’dan Güney Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada hep mazlumun, mağdurun, hakkın ve hakikaten yanında yer alıyoruz.
Hiç şüphesiz bu onurlu ve ilkeli tavrın bir bedeli var. Milletimizle birlikte gerektiğinde bu bedeli ödemekten de kaçmadık, kaçmayız. Ama aynı zamanda bugün Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olarak yükselen yıldızının gerisindeki en önemli unsurlardan biri de bu haysiyetli duruşunun sonucu olan etki halkasıdır.
Dünyanın neresine gidersek gidelim insanların bize sevgi ve umutla bakan gözlerinde bu güzel iklimin tezahürleriyle karşılaşıyoruz. Türkiye’deki 3,6 milyon Suriyeliyi ve toplamda 5 milyonu bulan yabancı uyruklu sığınmacı varlığını yük olarak görenler meseleye bir de bu açıdan bakmalıdır.
Ülkemize karşı yükselen kin, nefret, düşmanlık dalgalarının çoğu defa biz farkında bile olmadan kırılmasında dua ve şükran ifadeleriyle zenginleşen bu tablonun çok önemli rolü olduğuna inanıyorum. Bin yıldır vatanımız olarak bu coğrafyadaki varlığımız devam ettikçe kimi çevrelerin bize olan husumetlerinin bitmeyeceği açıktır. Ama her kökenden, her renkten, her inançtan, her meşrepten yüz milyonlarca insanın desteği ve duası arkamızda olduğu, milletimizin yüreğindeki istiklal ve istikbal aşkı bitmediği müddetçe Allah’ın izniyle kimse bu vatanı elimizden alamaz.
Elbette sadece bu gönül bağına güvenerek sırt üstü yatmıyoruz. Her alanda ülkemizi kalkındıracak, geliştirecek, güçlendirecek politikalarla, yatırımlarla, eserlerle, hizmetlerle, hedeflerimize doğru da kararlı bir şekilde yürüyoruz.
Türkiye’nin Cumhuriyet dönemindeki en iddialı demokrasi ve kalkınma projesinin 2023 vizyonumuz olduğuna inanıyorum. Artık hedeflerinin çoğuna ulaştığımız ve menziline de yaklaştığımız 2023 vizyonumuzu yeni ve daha büyük adımlarla tahkim ettiğimiz bir döneme girdik.
Bir süredir dünya devletleri bir araya gelerek özellikle 2053 vizyonumuz ve bu adımların en yakın, en önemli projesi, her ne kadar uzak bir tarih gibi görünse de devlet ve millet hayatı bakımından önümüzdeki 30 yıllık sürenin kısa bir dönemi ifade ettiğini biliyoruz.
Bir yandan 2023 projelerimizin eksiklerini tamamlarken, diğer yandan gençlerimize emanet edeceğimiz 2053 vizyonumuz için somut hedeflerimizi de yavaş yavaş oluşturmaya başladık.
“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ HERKESİ İLGİLENDİRİYOR”
Bunlardan ilki bir süre önce ilan ettiğimiz Yeşil Kalkınma Devrimi’dir. Sanayi devrimi ile başlayan bilgi ve teknoloji devrimi ile zirveye ulaşan dönemde bugün gelişmiş diye tabir edilen ülkeler insanlığın ortak mirası olan çevreyi ve tabii kaynakları gerçekten çok hoyratça tüketmiştir. Dünya bugün insanlık tarihindeki büyük kırılmaların en önemli sebepleri arasında yer alan ve öncekilerden farklı olarak bu defa kendi eli ile başlattığı yeni bir iklim değişikliği gerçeği ile karşı karşıyadır. Salgın döneminde üretimde ve insan hareketliliğinde yaşanan kısmı yavaşlamanın bile dünyamızı tabiat dengeleri açısından ne kadar rahatlattığını uzaydan çekilen çekimler gösteriyor. Ama maalesef bu geçici duraklama iklim değişikliği sorununa çözüm olmaktan çok uzaktır.
Bir süredir dünya devletleri bir araya gelerek iklim değişikliğinin ağır sonuçlarını en azından hafifletmeye yönelik çözüm yolları arıyor. Paris İklim Anlaşması bu arayışların ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar sorunun sebebi olan gelişmiş ülkeler bu doğrultuda atılacak adımların bedelini karşılamada acil sorumluluk üstlenme konusunda ayak direselerde neticeten iklim değişikliği herkesi ilgilendiriyor.
Türkiye olarak adil yük paylaşımı konusundaki itirazlarımızı saklı tutarak Paris İklim Anlaşması’nı Meclisimizin onayı ile birlikte yürürlüğe koyduk. Önümüzdeki haftalarda İtalya’da yapılacak G-20 toplantısında ve İskoçya’da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde ülkemizin bu konudaki yaklaşımlarını tüm taraflarla paylaşacağız. Önümüzdeki dönem için Yeşil Kalkınma Devrimi’ni tüm çalışmalarımızın merkezine yerleştirerek insanlığın önündeki bu önemli krizin çözümünde öncü ve etkin bir rol üstlenmekte kararlıyız.
Hükûmet olarak biz bu hususta üzerimize düşenleri yaptık, yapıyoruz, yapacağız. Rahmetli Cemil Meriç; samimiyet öyle bir dildir ki onu kör de görür, sağır da duyar diyor. Biz bugüne kadar milletimizin gönlünde karşılığı olmayan hiçbir siyaseti yapmadık, hiç bir uygulamayı hayata geçirmedik. Yeşil Kalkınma Devrimi’ni de aynı samimiyetle milletimizin takdirine sunuyoruz.
Siyasi partilerden özel sektöre ve sivil toplum kuruluşlarına kadar her kesimden sürecin ülkemize külfetlerini asgari düzeyde tutacak, fırsatlarını azami düzeyde değerlendirecek bir yaklaşımla yürüteceğimiz bu tarihî projeye destek vermelerini bekliyoruz. Bu meselenin bırakınız siyaseti, bırakınız Türkiye’yi, tüm insanlığın ortak meselesi olduğu anlayışıyla herkesin samimi ve yapıcı bir şekilde bu sürecin içinde yer almasını temenni ediyoruz.
Cumhuriyet döneminin geçtiğimiz 19 yılda gerçekleştirdiğimiz demokrasi ve kalkınma devriminden sonraki bu en önemli atılımının şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle iklim değişikliği ve göç konusunda hayata geçirmeyi kararlaştırdığımız yeni yapısal düzenlemelerin müjdesini de milletimizle paylaşmak istiyorum.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ismini, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştiriyor, bünyesinde bir de İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu oluşturuyoruz. Bu Bakanlığımıza bağlı olarak altında ilgili tüm birimlerin yer alacağı bir İklim Değişikliği Başkanlığı kuruyoruz.
Konu ile yakın ilişkisi sebebiyle hâlen Tarım ve Orman Bakanlığımıza bağlı olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nü de Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlıyoruz. Bu kurumlarımız Tarım ve Orman Bakanlığı ile ilgili sorumluluklarını da yerine getirmeyi sürdürecektir.
Bir diğer kurumsal reformu da göç konusunda yapıyoruz. İçişleri Bakanlığımıza bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün statüsünü yükselterek Göç İdaresi Başkanlığı hâline dönüştürüyoruz. Böylece ülkemizin göç konusunda çok daha kapsamlı, etkin ve hızlı hareket edebilmesini sağlayacak kurumsal kapasiteyi oluşturmayı hedefliyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne kazandırdığımız İklim Değişikliği Başkanlığı ile Göç İdaresi Başkanlığının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Bu çalışmada emeği geçen Cumhurbaşkanı Yardımcımıza, Çevre ve Şehircilik Bakanımıza, İçişleri Bakanımıza, Tarım ve Orman Bakanımıza teşekkür ediyorum.
“MİLLETİMİZİN DESTEĞİYLE VERDİĞİMİZ TARİHÎ MÜCADELE SAYESİNDE ÜLKEMİZİ ASIRLIK TUZAKLARDAN KURTARDIK”
Aziz milletim; Türkiye’nin sanayi devrimini kaçırmasının, bilgi ve teknoloji devriminin gerisinde kalmasının sebebi, milletimizin kabiliyetsizliği veya ülkemizin yetersizliği değildir. Türkiye çeşitli dönemlerde farklı siyasi, sosyal, ekonomik araçlar kullanılarak özellikle bu süreçlerin dışına itilmiştir. Tek parti faşizmi bu araçlardan biridir. Darbeler ve vesayet bu araçlardan biridir. Terör bu araçlardan biridir.
Kimi zaman sağ sol, kimi zaman Alevi Sünni, Kimi zaman Türk Kürt, kimi zaman dindar laik kisvesi altında oluşturulan kutuplaşmalar bu araçlardan biridir. Yaşadığımız her siyasi ve sosyal kaos beraberinde ekonomik kayıpları da getirmiştir, bilhassa 1960 darbesinden beri bu gerçeği sayısız örneğiyle görmek mümkündür. Hükûmetlerimiz döneminde başlattığımız büyük demokrasi ve kalkınma devrimlerinin önünü kesmek, etkisini azaltmak, mümkünse takvimleri geriye sarmak için de bu oyunlar oynanmaya devam edilmiştir.
Hatırlayın, 2007 yılında ortada hukuki ve siyasi hiçbir sebep yokken ülkemizin önüne suni bir rejim tartışması, Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi çıkardılar. Ardından Gezi olaylarıyla başlayıp 15 Temmuz darbesini de içine alacak şekilde kesintisiz süren bir başka süreç yaşadık. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin geri kalmışlığını ortadan kaldıracak yatırımları yaptığımız, hak ve özgürlük sınırlarını genişlettiğimiz bir dönemde çukur eylemleriyle bölücü terörü tekrar hortlattılar. Ülkemizin içinde yaşanan her sıkıntının dışarıdan planlanan ve beslenen bir boyutu da mevcuttur. Bu tablo karşısında milletimizin desteğiyle verdiğimiz tarihî mücadele sayesinde ülkemizi asırlık tuzaklardan, asırlık cenderelerden kurtardık.
“TERÖR ÖRGÜTLERİYLE SINIRLARIMIZ İÇİNDE YÜZLEŞMEK YERİNE TEHDİTLERİ KAYNAĞINDA TESPİT EDECEK YENİ BİR STRATEJİYE GEÇTİK”
Öncelikle güvenlik stratejilerimizi değiştirdik, terör örgütleriyle sınırlarımız içinde yüzleşmek yerine tehditleri kaynağında tespit ve imha edecek yeni bir stratejiye geçtik. Bunun için millî birlik ve beraberliğimizi tahkim ederek hem asker ve polis gücümüz hem diplomatik gücümüzü kullandık. Terör ve teröristle beraber terörizmle de mücadele ettik.
Yaptığımız yatırımlar ve getirdiğimiz hizmetlerle ülkemizin 81 vilayetiyle birlikte terör hadiselerinin yaşandığı şehirlerimizi de hızla kalkındırdık. Kadınıyla, genciyle, çocuğuyla, işçisiyle, işvereniyle, esnafıyla, her kesimden insanımızın sorunlarını çözecek, talep ve beklentilerine cevap verecek imkânlar sağladık.
Askerî gücümüzü, savunma sanayimizi geliştirerek sınırlarımızı korumak ve sınır ötesi harekâtlarımızı yapmak için ihtiyaç duyduğumuz silah ve mühimmatı kendimiz üretmek suretiyle dışa bağımlılıktan kurtardık.
Ülkemizi her türlü meselenin konuşulabildiği; ret, inkâr ve asimilasyon politikaları yerine hak, hukuk ve özgürlük temelli bir yönetim yapısına kavuşturduk. Tüm bunlar sayesinde Türkiye’yi, istisnasız her köşesinde, milletimizin istisnasız her ferdinin aynı demokratik ve ekonomik imkânlara sahip olduğu müreffeh bir yer hâline getirdik. Turizmden çarşı pazara kadar günlük hayatın her anında bu tabloya şahit olmak mümkündür.
Düne kadar teröristlerin kol gezdiği yaylalarda artık bal veren arıların, otlayan hayvanların, piknik yapan vatandaşlarımızın, güzellikleri keşfeden turistlerin sesleri yankılanıyor. Düne kadar teröristlerin yol kesip huzur kaçırdığı ovalarda tarım yapılıyor, üretim yapılıyor. Düne kadar teröristlerin saldırıları sebebiyle kapalı olan okullarda çocuklarımız eğitim öğretim görüyor. Düne kadar yatırımcı olmadığı için tabelalarını indiren sanayi sitelerinde her gün fabrika binaları yükseliyor. İnşallah bu güzel tabloyu daha da geliştirerek sürdüreceğiz.
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YURT İÇİNDEKİ İNSAN VE FİNANS KAYNAKLARINI BİTİRME NOKTASINA GELDİK”
Hamdolsun, terör örgütünün yurt içindeki insan ve finans kaynaklarını bitirme noktasına geldik. Artık çocukları dağa giden anne babaların yürek sızı yerine çocuklarını kavuşan Diyarbakır annelerinin sevinçlerini paylaşıyoruz. Biz samimiyetle çalıştıkça, attığımız adımların karşılığını da görmeye başladık. Sadece bu yıl ikna yoluyla 153 terör örgütü mensubunun teslim olmasını sağladık. Son beş yılda bu şekilde yeniden kazandığımız gençlerimizin sayısı bini geride bıraktı.
Sınırlarımız ötesinde de PKK’sından DEAŞ’ına ve FETÖ’süne kadar terör örgütü mensuplarına nefes aldırmıyor, nereye kaçarlarsa kaçsınlar tepelerine tepelerin biniyoruz. Artık hiç kimsenin bu ülkede milletimizin bir kesiminin dertleri ve beklentileri üzerinden ayrımcılık siyaseti yapmasına izin vermeyeceğiz.
Diğer yandan, terörün en büyük finans kaynağı olan uyuşturucuyla mücadeleyi de tarihimizin en ileri seviyesine getirdik. Amerika’nın Afganistan’ı işgali sonrasında bu bölgede 20 kat artan afyon ekimi ve uyuşturucu üretiminin Avrupa’ya naklinden en büyük lojistik kaynağı PKK terör örgütüdür. Aynı şekilde Avrupa’daki gelişmiş laboratuvarlarda üretilen sentetik uyuşturucuların Orta Doğu Bölgesi’ne naklinin lojistiğini de PKK mensupları yürütmektedir. Tabii bu arada bizim gençlerimizi zehirleyen uyuşturucunun kaynağı da önemli ölçüde bu örgüttür.
Sınırlarımızı sıkı sıkıya kontrol altına alarak uyuşturucu suçlarına verdiğimiz cezaları arttırarak bu trafiğe çok ciddi darbeler vurduk. Öyle ki, ülkemizde uyuşturucu bağlantılı ölümleri son beş yılda neredeyse üçte bir seviyesine düşürdük. Bugün cezaevlerinde yatan mahkûmların aşağı yukarı üçte biri uyuşturucu suçundan oradadır. Ülkemizdeki terör örgütlerini nasıl insan ve finans kaynaklarını çökerterek etkisiz hâle getirdiysek sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorlarında da aynısını yapacağız.
“GÖÇ YÖNETİMİNDE DE YENİ STRATEJİLERİ VE UYGULAMALARI DEVREYE ALIYORUZ”
Aziz milletim; son dönemde göç yönetiminde de yeni stratejileri ve uygulamaları devreye alıyoruz. Türkiye, her dönemde olduğu gibi geçtiğimiz 10 yıldır da son derece onurlu ve ahlaklı bir şekilde hayata geçirdiği insani güvenlik anlayışıyla sınırlarına gelen tüm mazlumlara ve mağdurlara kucak açmıştır. Geçmişte Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan, daha yakın tarihte Irak’tan, son olarak Suriye’den gelen büyük göç dalgalarını hep bu anlayışla göğüsledik. Ancak, dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler artık bu tabloyu aynı esneklikte devam ettirebilmemize imkân sağlamamaktadır. Nitekim son beş yılda 2 milyon 350 bin kişiyi ülkemize giriş yapmadan sınırda engelledik. Sınırlarımız içinde yakaladığımız düzensiz göçmen sayısı da 1 milyon 300 bini geçti. Bunların bir kısmı kendiliğinden geri dönerken 286 binini de biz sınır dışı ettik. Tabii bu göçmenlerin neredeyse tamamına yakınının hedefinin Türkiye’de kalmak değil Avrupa’ya, hatta belki oradan da başka yerlere geçmek olduğunun altını çizmemiz gerekir.
Türkiye yürüttüğü bu etkili ve kapsamlı sınır güvenliği ve göç politikasıyla Avrupa’nın özellikle üstesinden gelemeyeceği bir göçmen akınına uğramasının önüne geçmiştir. Ama artık bizim bu yükü tek başına üstlenmemiz mümkün değildir. Meselenin her ne kadar verilen sözler tam manasıyla yerine getirilmemiş olsa da, sadece maddi külfet paylaşımıyla çözülemeyecek bir boyuta ulaştığını herkes görmeli ve kabul etmelidir. Avrupa başta olmak üzere göçmenlerin hedefi durumundaki ülkelerden daha fazla, daha gerçekçi, daha samimi sorumluluk üstlenmelerini bekliyoruz.
Biz sınırlarımız içindeki mevcut göçmen meselesini bir kısmının güvenli ve gönüllü olarak geri dönmelerini sağlamak, bir kısmını sosyal ve ekonomik programlarla ülkemize entegre etmek suretiyle çözeriz. Bu çerçevede uyum stratejilerimizi belirledik ve gereken adımları atmaya başladık. Gerisi sığınmacıların hedefi olan yerlerin sorunudur. Göçe kaynaklık eden ülkelerden göçün hedefi olan ülkelere kadar tüm tarafları kucaklayan bir program geliştirilmediği sürece bu sorunun çözümünün mümkün olmadığını da biliyoruz. Türkiye’nin bu doğrultuda atılacak her adıma destek olacağından, katkı sağlayacağından kimsenin şüphesi olmasın. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Bu duygularla bir kez daha hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.”
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, madenlerde de izin süreçlerini kısaltacaklarını açıkladı. Metalik bir maden sahasının üretime geçebilmesi için 13 yıl gerektiğini vurgulayan bakan Bayraktar, “Hukuki güvenilirliği ve öngörülebilirliği arttırmayı, izin süreçlerini kısaltarak yatırım ortamını iyileştirmeyi, yeni rezerv keşifleriyle cari açığı azaltmayı ve stratejik ve kritik madenlerde ülkemizin arz güvenliğini sağlamayı hedefliyoruz.” dedi.
Güçlü Madencilik Güçlü Türkiye
Madenciliği tüm boyutlarıyla masaya yatıran Türkiye Maden Zirvesi, sektörün bütün paydaşlarını bir araya getirdi. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda “Güçlü Madencilik Güçlü Türkiye” sloganıyla düzenlenen zirvede; Madencilik Stratejisi, Madencilikte İSG ve İleri Teknoloji, Madencilikte Çevre ve Sürdürülebilirlik başlıklarında oturumlar düzenlendi.
Madenciler Gününü Kutladı
Toplantının açılış konuşmasını, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar yaptı. Bakan Bayraktar, sözlerine maden emekçilerinin 4 Aralık Dünya Madenciler Günü’nü kutlayarak başladı.
Nihai Hedef Yüzde 5
Dünyadaki 90 civarındaki madenin 70’inin Türkiye’de bulunduğunu kaydeden Bayraktar, “Bu durum ülkemizi uluslararası arenada çok önemli bir merkez haline getiriyor. Son 22 yılda madenciliğimizin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payını binde 6’lardan yüzde 1,4’e kadar çıkardık. Nihai hedefimiz bu oranı yüzde 5’lere yükseltmek.” dedi.
Net İhracat Hedefi
Bayraktar, bunun için yerli kömürden altına, nadir toprak elementlerine ve bor madenine kadar her alanda yatırımı, üretimi, istihdam ve ihracatı artırmaları gerektiğini bildirerek “Zengin kaynaklarımızı katma değerli bir şekilde işleyerek ekonomimize kazandıracak ve Türkiye’yi madenler alanında net ihracatçı konuma getireceğiz.” diye konuştu.
Nijer’de Altın Üretimi
Ham madde arz güvenliği kapsamında Asya’dan Afrika’ya kadar farklı coğrafyalarda da faaliyet yürüttüklerine işaret eden Bayraktar, “Nijer’de arama çalışmaları yaptığımız altın sahalarından birinde MTA IC ile 2025 yılında ilk üretime başlamayı planlıyoruz.” dedi.
Borda Yeni Tesis
Bayraktar, bor madeninde dünya rezervinin yüzde 73’ünün Türkiye’de bulunduğunu belirterek
“Bor madenini sadece ham madde olarak değil katma değerli hale getirerek ara ürün ve uç ürün olarak satmak en büyük hedefimiz. Çelik üretimi ve neodiyum mıknatıs başta olmak üzere pek çok alanda kullanılan Bandırma’da yapımına başladığımız 800 ton/yıl kapasiteli Ferrobor Üretim Tesisi’ni önümüzdeki günlerde açacağız.” dedi.
Kritik Hammaddeler Raporu
Nadir Toprak Elementleri’nin (NTE) enerjiyi, sanayiyi, üretimi dolayısıyla ekonomiyi geliştirecek en stratejik alanlardan biri olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Türkiye Kritik ve Stratejik Hammaddeler raporunu hazırladık. Kritik mineraller konusunda ithalat bağımlılığımızı azaltacak ve arz güvenliği stratejimizi ortaya koyacak bu raporu sizlerle önümüzdeki günlerde paylaşacağız.” diye konuştu.
Ulusal Güvenliğin Ayrılmaz Parçası
Bayraktar, Türkiye’nin bulunduğu bölgenin farklı kriz ve sınamalarla karşı karşıya olduğunun altını çizerek “Bu durum madenlerin mümkün mertebe yerli kaynaklardan temin edilmesi mecburiyetini ortaya koyuyor. Onun için biz enerjide olduğu gibi madenlerde de bağımsızlığı ülkemizin bağımsızlığından ayrı düşünmüyor bu meseleyi ulusal güvenliğin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz.” dedi.
13 Yıl Gerekiyor
Yatırımcıların karşılaştıkları en önemli zorlukların başında izin süreçlerinin uzunluğunun geldiğine değinen Bayraktar, “Bugün baktığımızda bir metalik maden sahası için 7 yıl arama, 3 yıl kurum izinleri ve 3 yıl da üretime hazırlık süreci var. Yani bir maden sahasının üretime geçebilmesi için en az 13 yıl gerekiyor. Gerekirse yasal düzenleme yaparak; hukuki güvenilirliği ve öngörülebilirliği arttırmayı, izin süreçlerini kısaltarak, yatırım ortamını iyileştirmeyi, yeni rezerv keşifleriyle, cari açığı azaltmayı ve stratejik ve kritik madenlerde ülkemizin arz güvenliğini sağlamayı hedefliyoruz.” diye konuştu.
Zihniyet Dönüşümü
Bayraktar, kamu özel sektör olarak yeni dönemde bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu da dile getirerek “Madencilerimizin sorumlu sürdürülebilir madencilik anlayışı içerisinde iyi örnekleri arttırarak sosyal sorumluluk projeleri ve yakın iletişimle yerelde vatandaşlarımızla kuracakları ilişki sektörümüzü başka bir seviyeye getirecektir.” dedi.
Yatırım Ortamının İyileştirilmesi
Türkiye Madenciler Derneği Başkanı Mehmet Yılmaz da yaptığı konuşmada sektörü ileri taşıyabilmek için bazı konularda destek beklediklerini kaydederek “Yatırım ortamının iyileştirilmesi, yeni projelerin önünü açacak teşvik mekanizmalarının geliştirilmesi ve sektörümüze yönelik öngörülebilir politikaların hayata geçirilmesi, yalnızca yerli yatırımcıları değil, yabancı sermayeyi de ülkemize çekecektir.” diye konuştu.
Hızlı Ruhsatlandırma
Daha hızlı, şeffaf ve etkin bir ruhsatlandırma sisteminin, madenciliğin büyümesine önemli katkılar sağlayacağını ifade eden Yılmaz, “Maden arama faaliyetlerinin desteklenmesi ve teşvik edilmesi konusuna da özel önem verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Japonya-Türkiye ilişkilerinin 100. yılı dolayısıyla resmî ziyaret için Türkiye’de bulunan Japonya Veliaht Prensi Akishino Fumihito’nun eşi Japonya Veliaht Prensesi Akishino ile bir araya geldi.
Emine Erdoğan, Japonya Veliaht Prensesi Akishino ile Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’ni ziyaret etti.
Lider eşleri önce İstanbul’un fethedilişinin 571. yıl dönümünde Fatih Sultan Mehmet’i anmak için açılan “Fatih Sultan Mehmet” sergisini gezdi.
Burada Fatih Sultan Mehmet’in Çocukluk Dönemi, Padişahlık Dönemleri, İlim Hayatı ve O Dönemde Yaşayan Âlimler, İstanbul’un Fethi ve Askerî Hayatı, Siyasi Hayatı ile Fatih Döneminde Mutfak, Şair Fatih: Avni, Vakıf Eserleri ve Ölümü bölümleri hakkında bilgi alan Akishino sergide sunulan Fatih Sultan Mehmet’in kaftan, kılıç, zırh gömlek gibi kişisel eşyaları ve o dönemin tarihine ışık tutacak çok sayıda esere hayranlığını dile getirdi.
Emine Erdoğan ve Akishino, sergi ziyaretinin ardından, Cihannüma Salonu’na geçerek hatıra fotoğrafı çektirdi. Lider eşleri, daha sonra, 600 Japonca eserin bulunduğu Japon Kitaplığı bölümüne geçtiler.
Emine Erdoğan, burada bulunan kitapları inceleyen konuğuna, Mevlana’nın “Mesnevi” eserinin Japonca baskısını ve serginin içeriğini de anlatan “Fatih Sultan Mehmet” kataloğu ile İletişim Başkanlığı tarafından yayınlanan “Türkiye” kitabını hediye etti.
ÇOCUKLARDAN KÜRESEL ISINMA SUNUMU
Daha sonra Nasreddin Hoca Kütüphanesi’ne geçen Emine Erdoğan ve Akishino’yu çocuklar sevgiyle karşıladı. Burada çocukların yaptığı resimleri inceleyen lider eşlerine, bir anaokulu çocuğu kendi yaptığı üzerinde lale motifi olan tabağı hediye etti.
Anaokulu çağındaki bir başka çocuk ise Emine Erdoğan ve Japonya Veliaht Prensesi Akishino’ya küresel ısınma ile ilgili bir sunum yaptı.
“TEMENNİMİZ İŞ BİRLİĞİNİN DAHA DA İLERİYE TAŞINMASI”
Emine Erdoğan, Japonya Veliaht Prensesi Akishino ile gerçekleştirdikleri programa ilişkin sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımında şu ifadelere yer verdi: “Türkiye-Japonya diplomatik ilişkilerinin tesisinin 100. yıl dönümü kapsamında ülkemizi ziyaret eden Japonya Veliaht Prensesi Akishino ile bir araya gelmekten memnuniyet duydum.
Ülkemizin kültür hazinesine ev sahipliği yapan Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’ni ve Japonya kitaplığı bölümünü ziyaret ettik. Farklı medeniyetlerin birikimlerini aynı çatı altında buluşturan kütüphanemizde muhafaza edilen özel ve nadir eserleri tanıtma fırsatı bulduk.
Fatih Sultan Mehmet Sergisi’ni gezerek tarihimizin büyük liderlerinden birinin vizyonunu, sanata ve bilgiye olan bağlılığını yakından inceledik. Japonya Kitaplığı, iki ülkenin ortak mirasına ışık tutan ve dostluk bağlarını güçlendiren bir sembol niteliğinde. Temennimiz bu anlamlı ziyaretin ülkelerimiz arasındaki iş birliğini daha da ileriye taşımasıdır.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye resmî ziyarette bulunan Japonya Veliaht Prensi Akishino Fumihito ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir araya geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Japonya Veliaht Prensi Akishino’yu Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne gelişinde giriş kapısında karşıladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Japonya Veliaht Prensi Akishino, Türkiye ve Japonya bayrakları önünde tokalaşarak poz verdi.
Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Japonya Veliaht Prensi Akishino heyetleri eşliğinde görüşmeye geçti.
Görüşmede, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Japonya Veliaht Prensi Akishino’ya, Osmanlı Generali Pertev Paşa’nın İmparator Mutsuhito tarafından ödüllendirildiğini gösteren belge hediye edildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, resmî ziyarette bulunmak üzere Türkiye’ye gelen Japonya Veliaht Prensi Akishino ve Prenses Kiko ile aile fotoğrafı da çektirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye ziyarette bulunan Karadağ Cumhurbaşkanı Jakov Milatoviç’i Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde resmî törenle karşıladı.
Karadağ Cumhurbaşkanı Milatoviç, Cumhurbaşkanlığı Külliyesine gelişinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından resmî törenle karşılandı. İki ülke millî marşlarının çalınmasının ardından Karadağ Cumhurbaşkanı Milatoviç, tören kıtasını selamladı.
Türkiye ve Karadağ bayrakları önünde basın mensuplarına poz veren iki lider, daha sonra baş başa görüşmelerini gerçekleştirmek üzere Cumhurbaşkanlığı Külliyesine geçti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Engelsiz Türkiye Programı’nda yaptığı konuşmada, “Milletimizin farklı kesimlerine yönelik ayrımcı uygulamalara son vermeyi nasıl görev biliyorsak, engelli vatandaşlarımıza yönelik adaletsizliklerin ortadan kaldırılmasını da devletimizin asli vazifesi olarak görüyoruz. Bir yandan toplumun temeli olan, aile kurumunu güçlendirmeye çalıştık; diğer yandan yaşlılarımızın, bakıma muhtaç ve engelli kardeşlerimizin geniş bir sosyal hizmet havuzundan yararlanmalarını sağladık” dedi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi’nde düzenlenen Engelsiz Türkiye Programı’na katılarak bir konuşma yaptı.
Ülkenin ve dünyanın dört bir yanındaki tüm engellilerin 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler öncülüğünde tüm dünyada kabul görmüş bu günün engellilerin sorunlarıyla ilgili farkındalığın artmasına, engelli insanların hayatlarını kolaylaştıracak yeni adımların atılmasına vesile teşkil ettiğini belirtti.
“ENGELLİ KARDEŞLERİMİZİN GÜNDEMİNE SAHİP ÇIKMAMIZ, BU YÖNDE ATILAN ADIMLARA İŞTİRAK ETMEMİZ GEREKİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, engellilerin sorunlarının çözümü noktasında en önemli hususun bu konuyu her fırsatta gündeme taşımak suretiyle toplumsal hassasiyetin gerilemesine izin vermemek olduğunu ifade etti.
Engellilerle ilgili ne kadar farkındalık oluşturabilir, mesuliyet duygusu ne kadar yaygınlaştırabilirse bu süreçte o kadar fazla yol alınabileceğine, o derece başarılı olunabileceğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu bakımdan siyaset, sivil toplum ve hükûmet olarak sosyal aktivitelerle, kültürel projelerle, toplumsal bilinci artıran kampanyalarla hep beraber engelli kardeşlerimizin gündemine sahip çıkmamız, bu yönde atılan adımlara iştirak etmemiz, samimi destek vermemiz gerekiyor. 22 yıldır Türkiye’de değişimin ve dönüşümün öncülüğünü yapan AK Parti, toplumun her kesimini bu mücadeleye dahil etmek için öncü, örnek ve sürdürülebilir politikalar oluşturmaya devam ediyor. Partimizin düzenlediği bu programın da engelli kardeşlerimizin hayatlarını daha da kolaylaştırma ve toplumla bütünleşmelerini sağlama çabalarımıza katkı sunacağına inanıyorum. Bu anlamlı programı tertipleyen AK Parti Sosyal Politikalar Başkanlığımıza teşekkür ediyor, Rabbimden üstün başarılar temenni ediyorum.”
“UZAK COĞRAFYALARA İYİLİĞİ, MERHAMETİ VE ŞEFKATİ TAŞIDIK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gölgesinde yaşamaktan bahtiyarlık duyulan medeniyet çınarının köklerinin yüzlerce yıl ötesine uzandığını ifade etti.
Merkezine insanı ve insanlık değerlerini alan medeniyet çınarıyla farklı coğrafyalara iyiliği, adaleti, şefkat ve merhameti taşıdıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: ‘İnsan insanın kurdudur’ yerine, ‘İnsan insanın yurdudur’ dedik ve ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışıyla hareket ettik. Bugün gönül coğrafyamızda hangi evi ziyaret etseniz orada mutlaka Türkiye’ye dua eden, bu millete selam gönderen, bizleri ve ecdadı hayırla yad eden insanlarla karşılaşırsınız. Türk beklenendir, Türk yolu gözlenendir tespitinin kuru bir hamaset değil tam aksine güçlü bir hakikat olduğuna pek çok yerde şahitlik edersiniz. Biz de buna yurt dışı ziyaretlerimizde defalarca şahitlik ettik. Bu elbette ki parayla, güçle, zorla elde edilebilecek bir paye değildir. Kalplerin kilidini açmak iyiliğe giden yolu bulmak ve tertemiz bir mazinin taşıyıcısı olmak, inanın ki her millete nasip olacak bir onur değildir. Türkiye adına, Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesi adına, Türkiye Yüzyılı’nın inşası adına çok büyük bir kazanımdır, önemli bir referanstır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ecdadın engelli konusuna yaklaşımını hatırlatarak, Selçuklu döneminde sultanların Darüşşifa kurumlarıyla, Ahi Teşkilatı’nın orta sandıklarıyla, vakıfların Hankah ve şifahanelerle engellilerin ve hastaların daima yanında olduğunu dile getirdi.
Engellilerin askerî ve idari görevlere getirildiklerine, titizlikle himaye edildiklerine, sosyal hayata katılımlarının teşvik edildiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Bir vakıf medeniyeti olan Osmanlı’da, engellilere dönük hizmet ve faaliyetler devletin siyasetinde önemli bir yer tutmuştur. Padişah müşavirliği dahil engellilerin Osmanlı Devleti’nin farklı kademelerinde büyük vazifeler üstlendiği çoğu zaman göz ardı edilen bir gerçektir. Hırka-i Saadet Dairesi’nde görev alan Darul-Huffaz gibi kurumlarda yetişip hafızlık yapan, farklı din hizmetlerinde bulunan nice engellinin hayatın her alanında güçlü bir şekilde var olduğunu biliyoruz. Ecdat, vakıflar, eğitim ve sağlık kurumları, bimarhaneleriyle engellilerin topluma kazandırılmasına müthiş bir hassasiyet göstermiştir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de kimi marjinal çevrelerin bitmeyen bir kinle özellikle hedef aldığı Sultan 2. Abdülhamit Han’ın, 1889’da açtırdığı bir mekteple işitme ve konuşma engelli kişilerin çağın üzerinde bir eğitim almalarını sağladığını söyledi.
Bu okulun öğrencilerinin, at arabalarının ve diğer araçların kendilerini fark etmeleri için kırmızı renkli bir kıyafet giydiklerini, Sultan Abdülhamit Han’ın bu öğrencilere özel bir ihtimam gösterdiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Bir gün dönemin Maarif Vekaleti bu talebeler için bir talimatname hazırlamış ve mahallî idarelere göndermiştir. Bu talimatnamede kırmızı renkli elbise giyen öğrencilere dikkat etmeyen tüm arabacıların amirleri tarafından uyarılmaları, gerekirse cezai işleme tabi tutulmaları emredilmiştir. Yine o günlerde işitme ve görme engelliler okulu talebeleri Abdülhamid Han’a bir mektup yazarak kendilerine yönelik hizmetlerinden ötürü Sultan’a şükranlarını ifade etmişlerdir. İşte biz böyle bir geçmişten, böyle bir devlet geleneğinden, hamdolsun böyle erdemli ve kapsamlı bir sosyal politika tecrübesinden geliyoruz. Bundan da iftihar etmemiz, gururlanmamız gerekiyor. Başkaları gibi devletimizin ve milletimizin tarihini bir asır öncesinden başlatıp, geçmişi reddetmek yerine, tarihimizi bir bütün olarak kucaklıyor, maziden bugüne ve geleceğe güçlü köprüler kurmaya gayret ediyoruz.”
Ecdattan miras kalan ne kadar değer ve ne kadar uygulama varsa hepsini muhafaza etmenin, daha ileri seviyelere taşımanın çabasında olduklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal adaleti güçlendirmeyi, eşitsizliği gidermeyi hedefleyen, kuşatıcı insan odaklı yaklaşımların gerisinde işte bu tasavvurun bulunduğunu söyledi.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE HANGİ SEBEPLE OLURSA OLSUN KİMSE DIŞLANAMAZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Biz her zaman şunu savunduk. Bugün de aynı hassasiyeti taşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sahibi millettir. 85 milyonun tamamıdır. İnanç, mezhep, meşrep ayırmaksızın milletimizin tüm fertleri, devletimizin nazarında aynı derecede hizmete ve hürmete layıktır. Tek parti faşizmi ve darbe dönemlerindeki gibi makbul olan ve olmayan vatandaş ayrımını asla tasvip etmiyoruz. Sırf inancından, başörtüsünden, sakalından dolayı insanların kamusal hayatın dışına atıldığı o kara günler artık geride kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde hangi sebeple olursa olsun kimse dışlanamaz, ikinci sınıf vatandaş olarak görülemez, sosyal, siyasal ve iktisadi noktada kesinlikle geri görülemez. Bunların en başında da engelli vatandaşlarımız yer almaktadır. Biz engelli vatandaşlarımızla güçlüyüz ve 21. yüzyılı Türkiye Yüzyılı yapma hedefine giden yolda engellilerimizle kol kolayız, omuz omuzayız. Milletimizin farklı kesimlerine yönelik ayrımcı uygulamalara son vermeyi nasıl görev biliyorsak, engelli vatandaşlarımıza yönelik adaletsizliklerin ortadan kaldırılmasını da devletimizin asli vazifesi olarak görüyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002’den beri aile ve sosyal hizmetler sahasının bu konuda titizlikle eğildikleri alanların başında geldiğini, bir yandan toplumun temeli olan aile kurumunu güçlendirmeye çalıştıklarını, diğer yandan yaşlıların bakıma muhtaç ve engellilerin geniş bir sosyal hizmet havuzundan yararlanmalarını sağladıklarını anlattı.
Engellilere dönük hizmetleri, lütfeden, bahşeden, üstenci bir tarzda değil, geç kalmış hakların teslimi yaklaşımıyla hayata geçirdiklerini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2005’te çıkardıkları ve temel politikayı ortaya koydukları Engelliler Hakkında Kanun’un, bunun en açık göstergelerinden biri olduğunu ifade etti.
“WEB SİTELERİ VE MOBİL UYGULAMALARIN ERİŞİLEBİLİRLİĞİ GENELGESİNİ YAKINDA YAYINLAYACAĞIZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin 2008’de Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeyi (EHS) imzalayan ilk ülkelerden biri olduğunu anımsatarak, engellilerin hak ve hizmetlere doğrudan ulaşabilmeleri adına erişilebilirlik ilkesini kendilerine rehber edindiklerini vurguladı.
Bu kapsamda kamu kullanımına açık binaların, kaldırım, yaya geçidi ve park gibi açık alanların, toplu ulaşım araçları ile bilgi ve iletişim sistemlerinin erişilebilir olmasını zorunlu hâle getirdiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, engellilerin yoğun şekilde kullandıkları 3 bin 500’ün üzerinde bina, açık alan ve toplu taşıma aracına, erişilebilirlik belgesi verdiklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2020 yılını “Erişilebilirlik Yılı” ilan ederek bu alandaki çalışmalara daha da hız kazandırdıklarını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Erişilebilirlik yalnızca fiziki yapılarla sınırlı değil, teknolojinin tüm unsurlarıyla hayatımızı hem de doğrudan etkilediği bugünlerde çoğu ürün ve hizmete erişim dijital yollarla sağlanıyor. Buradan bir müjdeyi tüm engellilerimizle paylaşmak istiyorum. Engelli kardeşlerimizin dijital temelli hizmetlere daha kolay ulaşabilmeleri amacıyla web siteleri ve mobil uygulamaların erişilebilirliği genelgesini inşallah yakın zamanda yayınlayacağız. Genelgemiz tüm engelli kardeşlerimiz için şimdiden hayırlı, uğurlu olsun.”
“ENGELLİ ÖĞRENCİLERİMİZ, EV, OKUL ARASI ULAŞIMLARINI HİÇBİR ÜCRET ÖDEMEDEN YAPABİLİYORLAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “İşitme engelli kardeşlerimizin, tüm işaret dili tercümesinden yararlanabilecekleri engelsiz iletişim merkezimizi 2022 yılında kurduk. 2013 yılında hayata geçirdiğimiz ücretsiz seyahat uygulamasına devam ediyoruz. Bu çerçevede engelli bireyler ve refakatçileri için belediyeciler aracılığı ile yaptığımız gelir desteği ödemelerimizi sürdürüyoruz. Bugüne kadar yaklaşık 1,5 milyar liralık ücretsiz seyahat gelir desteği ödemesi gerçekleştirdik. Engelli öğrencilerimiz, ev, okul arası ulaşımlarını hiçbir ücret ödemeden yapabiliyorlar.”
Erişilebilirlik bilincinin toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaşması adına 2011’den beri bilgilendirme ve farkındalık çalışmaları yürüttüklerini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar 28 bini aşkın kamu personelinin erişilebilirlik eğitimlerine katıldığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, engellilerin çalışmak ve üretmek için istekli ve azimli olduğuna yıllardır bizzat şahitlik ettiğini vurgulayarak, “İş yerlerine engelli personel çalıştırma zorunluluğu getiren kota sistemini devreye aldık. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı ile kamuda engelli memur atamalarının önünü yine biz açtık. Böylece son yıllarda kamudaki engelli memur sayısında önemli artış sağladık. 2002 yılında 5 bin 772 olan engelli memur sayımız şu an 71 bine yaklaşmış durumda” diye konuştu.
Kamuda çalışan engelli memurların verimliliğinin artırılmasına büyük önem verdiklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, engellilerin özel sektörde istihdam edilmelerini de güçlü şekilde desteklediklerini vurguladı.
Bu kişilerin becerilerinin dikkate alınarak istihdam edilmeleri için iş koçluğu uygulamasını 2014’te başlattıklarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Bu uygulamayı iş ve meslek danışmanlığı sistemi olarak yaygınlaştırmaya ve güçlendirmeye devam ediyoruz. İş bulmakta zorlanan zihinsel engelli vatandaşlarımızı ücret desteği, vergi indirimleri ve çeşitli muafiyetler sağladığımız korumalı iş yerlerinde istihdam ediyoruz. Hâlihazırda bu yardımdan 17 korumalı iş yerinde 333 engelli kardeşimiz çalışmaya, üretmeye devam ediyor” dedi.
“2002’DE 21 OLAN ENGELLİ BAKIM MERKEZLERİMİZİN SAYISINI 106’YA ÇIKARDIK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, erken teşhis ve müdahalenin birçok alanda olduğu gibi engellilikle mücadelede de önemli bir yer tuttuğunu belirterek, “0-8 yaş aralığındaki özel gereksinimli evlatlarımızın ihtiyaç duydukları hizmetleri etkili bir şekilde alabilmeleri için aile temelli, ulusal erken müdahale sistemimizi yıl bitmeden pilot olarak hayata geçireceğiz” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda 2 ilde uygulanan otizmli bireylerin ailelerine yönelik Bireysel Sosyal Hizmet Danışmanlığı’nı da yakın zamanda 16 ile daha taşıyacaklarını bildirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Üzerinde önemle durduğumuz bir diğer konu ise engelli vatandaşlarımızın ailelerinin yanında sosyal çevrelerinden kopmadan bağımsız bir biçimde yaşamlarını sürdürebilmeleridir. Bunun için Evde Bakım Yardımı, Gündüzlü Bakım Hizmetleri ve Umut Evleri gibi toplum temelli bakım hizmetlerini önceliyor ve yaygınlaştırıyoruz. 2007 yılında yaklaşık 29 bin vatandaşımız evde bakım yardımı alıyordu. Hâlihazırda bu yardımdan yaklaşık 547 bin vatandaşımız yararlanıyor. Engellilerimizin kültürel ve sportif faaliyetlere katılabildiği gündüz bakım evlerimizin sayısını 137’ye yükselttik. Ülkemizin dört bir yanındaki 145 Umut Evi’nde engelli vatandaşlarımıza ev ortamında hizmet sunmaya devam ediyoruz. 2002 yılında 21 olan engelli bakım merkezlerimizin sayısını 106’ya çıkardık. Bu merkezlerdeki 6 bin 832 vatandaşımızın her türlü ihtiyacı ücretsiz karşılanıyor. 2024 yılı Ekim ayı itibarıyla farklı şehirlerdeki 317 özel bakım merkezinde hizmet alan 30 bin 165 engelli vatandaşımızın yüzde 94’ünün bakım maliyetlerini devlet olarak biz karşılıyoruz.”
“ENGELSİZ BİR TÜRKİYE İSTİYORSAK TÜM KURUMLARIMIZIN UYUM VE İŞ BİRLİĞİ İÇİNDE BUNA KATKI SAĞLAMASI ŞARTTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, otizm alanında ihtisaslaşmış, gündüzlü ve yatılı bakım merkezlerinin de yaygınlaştırılmasının önceliklerinin arasında yer aldığını belirtti.
Otizm spektrum bozukluğu olan bireylere İkinci Ulusal Eylem Planı’nın uygulanmaya başladığını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Engelli kardeşlerimizin hiçbir zorlukla karşılaşmadan hayatın her alanında güçlü şekilde var olabildiği bir ülke Türkiye Yüzyılı’nda ulaşmak istediğimiz hedeflerden biridir. Türkiye Yüzyılı sadece barışın, huzurun, kardeşliğin değil, engellilerin de yüzyılı olacaktır” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2030 Engelsiz Vizyon Belgesi’ni 3 yıl önce yine Dünya Engelliler Günü’nde ilan ettiklerini, vizyon belgesinin 3 yıllık uygulama aracı olan Engelli Hakları Ulusal Eylem Planı’nın ilk 2 yılının geride kaldığını söyledi.
Eylem planının hedeflerine tam anlamıyla ulaşabilmesi için herkesin daha gayretli, hevesli ve özverili çalışması gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Engelsiz bir Türkiye istiyorsak tüm kurumlarımızın uyum ve iş birliği içinde buna katkı sağlaması şarttır. Bu noktada sorumluluk üstlenen tüm birimlerimizin gereken özeni, titizliği, hassasiyeti göstereceğine yürekten inanıyorum. Burada şu gerçeği tekrar hatırlatmak durumundayım. Gerçek manada engellilik hâli, azmini ve idealini kaybetmişler içindir. Azmini ve idealini kaybetmemiş olanlar için engel yoktur. Azim varsa, hedef varsa, inanç varsa, ülkü varsa başarı vardır, zafer vardır, galibiyet vardır, hedeflere ulaşmak vardır. Bir başka engellilik hâli de zihinlerde ve yüreklerde olandır. Yani asıl engellilik kendine engel olmaktır. Kendini sınırlamak, hayatın içerisinden geri çekmektir. Davası, hedefi, gayesi ve azmi olan parmağıyla mermeri deler, tırnağıyla kale surlarında gedik açar.”
“ENGELLİ KARDEŞLERİMİZLE EL ELE, GÖNÜL GÖNLE VERDİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Spordan siyasete, iş dünyasından hayatın diğer alanlarına kadar engelli kardeşlerimizin hepimizi gururlandıran, hepimize umut ve ilham veren başarılarının gerisinde zihinlerdeki engelleri yıkmaları vardır. Engelli kardeşlerimizle el ele, gönül gönle verdik. Hamdolsun bugün 22 sene önce hayal dahi edilemeyen seviyelere geldik ama önümüzde daha gitmemiz gereken çok ciddi mesafe olduğunun da farkındayız. Engelli kardeşlerimizin hayatın her safhasında daha fazla görünür olmaları, daha fazla yer almaları için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Başta mahallî idareler olmak üzere kamu yahut özel her kurum ve kuruluşun engellilerin hayatına olumlu manada dokunmak noktasında elini taşın altına koymasını özellikle beklediğimizi burada vurgulamak istiyorum” diye ekledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm engellilerin 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü tebrik ederek, erişilebilirlik ödüllerine layık görülen kurumları ve temsilcileri kutladı.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.