Connect with us

Dünya

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay , ATO Meclis Toplantısına Katıldı

Genç Gazeteciler

HABER BURADA

on

Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) 28. Dönem 46. Olağan Meclis Toplantısı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın katılımıyla ATO Meclis Salonu’nda yapıldı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da konuşmasında, başkentte üretim, istihdam ve kalkınmanın öncüsü kıymetli tüccarlarla bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Dünyada hâkim olan ekonomik sistemin çatışmalar, insani trajediler, 2008 küresel finans krizi ve son olarak da Kovid-19 salgınıyla kökünden sarsıldığını anlatan Oktay, adaletsiz kaynak ve gelir dağılımının yanı sıra tek merkezli üretim yapılarının çarpıklığı ve dengesizliğinin de net şekilde gözler önüne serildiğini söyledi. Oktay, “Cumhurbaşkanımız liderliğinde ‘Dünya 5’ten büyüktür.’ diyerek bir taraftan küresel adaletsizliklere en güçlü şekilde itiraz ederken, ülkemizi yaşanan sarsıntıların sonuçlarından pozitif yönde ayrıştırmak için var gücümüzle çalıştık, çalışmaya da devam ediyoruz” dedi.

Türkiye’nin Kovid-19 salgınında ayakta kalmayı başaran, hatta gücünü artıran az sayıda ülkeden biri olduğunu belirten Oktay, “Milletimizin sağlığını korumak için her türlü tedbiri alırken, işini, aşını, sermayesini muhafaza etmesini sağlamak amacıyla da tüm imkânlarımızı seferber ettik. Üretimin kesintisiz sürmesi, istihdamın korunması ve ekonomimizin ayakta kalması için toplumun her kesimine yönelik önlemleri devreye soktuk. İş gücü piyasasına sunduğumuz pek çok farklı destekle vatandaşlarımızın ve firmalarımızın yanında olduk. Vergi ve sosyal güvenlik primi ödemelerine ertelemeler getirdik. Kamuya olan borçların yapılandırılmasına imkân sağladık. 2022 yılında ekonomik ve mali anlamda kronik sorunlarını geride bırakan, üreten, ihraç eden, istihdam oluşturan, daha sürdürülebilir ve dengeli büyüyen bir ekonomik yapıyla, geleceğe sağlam ve emin adımlarla yürümeye devam edeceğiz” dedi.

Türkiye ekonomisini yüksek faiz, yüksek enflasyon kısır döngüsünden kurtararak yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve nitelikli büyüme rotasına sokma gayretinde olduklarını kaydeden Oktay, Ekonomi Koordinasyon Kurulu çalışmaları kapsamında tüm ilgili kurumlarla eşgüdüm içinde çalıştıklarını söyledi. Ülke hedeflerine ulaşmada finansal istikrarın önemine dikkat çeken Oktay, şunları söyledi:

“Kurlarda yaşanan temelsiz hareketlenmeyi bertaraf edecek, Türk lirası yatırımlarını özendirecek ve döviz piyasası başta olmak üzere piyasalarda istikrarı sağlayacak adımlar attık. Kur Korumalı uygulamalarımız şu ana kadar yaklaşık 451 bini Hazine, 82 bini Merkez Bankası destekli olmak üzere toplam 533 bin kişiye ulaşmıştır. Yılbaşından bu yana günlük ortalama yaklaşık 7 milyar lira giriş olmuş, toplam mevduat büyüklüğü yaklaşık 209 milyar lirayı bulmuştur. Döviz tevdiat ve altın hesaplarından Türk lirası vadeli mevduata dönüşümü destekleyecek adımlar da atılmış, gerçek ve tüzel kişilerin bu yeni enstrümana gösterdiği ilgi bizleri memnun etmiştir. Devlet İç Borçlanma Senedi’ne olan talebin artırılması ve Türk lirası alternatifi enstrümanlara olan talebin azaltılması için stopaj oranını Eurobond faiz gelirlerinde olduğu gibi yüzde 0’a indirdik. Yatırımcıların alternatif enstrümanlar yerine borsada yatırım yapmalarını cazip hale getirmek için şirketler tarafından yapılacak temettü ödemeleri üzerindeki stopajı yüzde 15’ten yüzde 10’a çektik. Bununla birlikte Bireysel Emeklilik Sistemi’nde katılımı daha güçlü teşvik etmek için devlet katkısı oranını yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkardık. Yatırım ve fon kazançları kurumlar vergisinden istisna olmasına karşılık diğer fon kar payları istisna dışındaydı. Bu farklılığı ortadan kaldırmak için yatırım fon ve ortaklıklarından elde edilen kar paylarını da istisna kapsamına aldık. Bununla birlikte ihracatçı ve ithalatçı firmalarımızın kur riskini yönetebilmeleri amacıyla Merkez Bankası nezdinde ihale yoluyla ve Borsa İstanbul Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası’nda lira uzlaşmalı vadeli döviz satışı gerçekleştirmeye başladık. Yatırımcıların döviz yerine lira bazlı varlıklara olan yönelimini artırmak ve ters dolarizasyonu teşvik etmek üzere ‘gelire endeksli senetler ihracı’ çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Tüm bunlara ilave olarak Türk lirası mevduatları özendirecek diğer finansal enstrümanların geliştirilmesine yönelik çalışmalarımız da devam ediyor. Makroekonomik istikrarın olmazsa olmazı finansal istikrar yönünde attığımız adımlardan sonra cari açığımızı giderecek sektörlerin yatırımlarını ve kapasite artışını destekleyecek aksiyon adımlarını da belirledik. Bu kapsamda, imalatçı ve ihracatçı firmalarımızın uluslararası rekabet gücünü artırmak için kurumlar vergisi oranını 1 puan indirdik”

KATMA DEĞER VERGİSİNİ SADELEŞTİRECEĞİZ

KDV’nin sadeleştirilmesine ilişkin talepleri hatırlatan Oktay, “Kayıt dışı ekonominin azaltılması, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve ihracatın özendirilmesi için Katma Değer Vergisi’ni sadeleştireceğiz” dedi. Oktay, devam eden çalışmalarla ilgili de şunları söyledi:

“Bunlara ek olarak, temel işletme harcamaları ile yatırımların teşviki, mevcut istihdam kapasitesinin korunması ve yeni istihdam imkânları oluşturulması için işletmelerimize Kredi Garanti Fonu desteğiyle uzun vadeli işletme ve yatırım kredileri vereceğiz. Bankaların kredi tahsisi ve izlemesine ilişkin uluslararası standartlara uygun sistemlerin kurulması, veriye, risk analizine ve bilgiye dayalı kredi kullandırmanın sağlanması amacıyla proje bankacılığını yıl içinde yaygınlaştıracağız. Öncelikli Sektör Kredilendirme Programı ile kamu bankalarının, toplam kredilerinin belli bir oranını ileri teknoloji ve yüksek toplam faktör verimliliğine sahip sektörlere kullandırmasını teşvik edeceğiz. Ayrıca, Ticaret Bakanlığımız tarafından piyasanın beklentilerine uyumlu şekilde ‘e-Ticaret’, ‘hal kanunu’ ve ‘perakende kanunu’ çalışmaları devam etmektedir. Orta vadede üretim kapasitemizi artıracak yapısal adımlarımızı da sürdürüyoruz. İhracatımızı ve küresel rekabet gücümüzü artıracak orta-yüksek ve yüksek teknolojili ürünlerin üretimini teşvik etmek üzere Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı’nın kapsamını açılacak yeni çağrılar ile yıl boyu genişleteceğiz. Yatırım süreçlerinde karşılaşılan bürokrasiyi en aza indirerek yatırımları ve üretimi artırmak için yeni ‘Mega Endüstri Bölgeleri’ kurma çalışmalarına öncelik vereceğiz.”

Oktay, bütünleşmiş yatırımlar için oluşturulan endüstri bölgelerinin daha işlevsel hale getirilmesi için de bir mevzuat taslağı üzerinde çalıştıklarını bildirerek tüm bunları hayata geçirirken çevre hassasiyetini de en üst düzeyde tuttuklarını söyledi. Bu kapsamda yeşil dönüşümü ve yeşil üretimi önceliklendirdiklerini belirten Oktay, “2053 net sıfır emisyon hedefimize ulaşmamızı sağlayacak çevre ve üretim politikaları uygulayacak; Avrupa Yeşil Mutabakat Eylem Planı ile ortaya koyduğumuz hedeflere kararlı adımlar atarak ulaşacağız.” dedi.

Ticaret erbabının, sorun ve beklentilerinin farkında olduklarını ve her konuya titizlikle eğildiklerini ifade eden Oktay, “ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Bey ile sıklıkla bir araya geliyor, fikir alışverişini eksik etmiyoruz. Amacımız, salgın şartlarına ve bölgedeki jeopolitik belirsizliklere rağmen hem iş insanlarımızı hem vatandaşlarımızı yatırım ve tasarruf kararlarını alırken önlerini daha net görebilecekleri bir güven ve istikrar iklimine kavuşturmaktır. Vesayeti, darbeleri, terör örgütlerini ve siyaset mühendislerini tarihin tozlu raflarına kaldıran kadrolar olarak ekonomimize pranga vurmaya çalışan ‘manipülasyon vesayeti’ni de ortadan kaldıracak, güvenli liman olarak yolumuza devam edeceğiz” diye konuştu.

ENFLASYONLA MÜCADELEMİZDE DESTEĞİNİZİ BEKLİYORUZ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde kurun istikrarlı, faizlerin düşük, enflasyonun aşağı yönlü, yatırımın, üretimin ve ihracatın ivmeli bir şekilde artış gösterdiği ve bereketiyle iş, aş üreten bir ekonomik işleyiş inşa edildiğinin altını çizen Oktay, “Bu mücadelede en büyük güç kaynağımız, her alanda ülkemize 20 yıldır kazandırılan altyapı ve çalışanından işverenine iş dünyamızın dinamizmidir” dedi.

Gazi başkent Ankara’nın değerli tüccarlarına güven ve inancının tam olduğunu aktaran Oktay, Cumhuriyet’le yaşıt olan ATO’nun bugün 160 bini aşkın üyesiyle Türkiye’nin ekonomideki en önemli temsilcileri arasında yer aldığını ifade etti. ATO’nun, “Sen kazan, ülken kazansın” anlayışıyla ticaret erbabına öncülük etmeyi sürdürdüğünü, artan sayıda istihdam oluşturarak geçmişte olduğu gibi bugün de sözünü tutmakta ve değer üretmekte olduğunu vurgulayan Oktay, “Mesleki eğitime verdiğiniz katkılar ve ‘e-Ticaret ve e-İhracat seferberliği’ gibi ticaretin dönüşümüne öncülük etmeniz de takdire şayandır” dedi.

Oktay, 2022’nin bu ilk meclis toplantısında oda üyelerinden yıl boyunca çok daha büyük adımlar, yenilikler ve Ankara’ya kazandıracakları rekorların sözünü istediklerini belirterek şunları söyledi:

“İç piyasa boyutunda da fahiş fiyat artışlarının önüne geçilmesi ve enflasyonla mücadelemizde daha güçlü desteğinizi bekliyoruz. Biz denetim boyutunda mesajı aldık ve gerekli hassasiyeti gösteririz. Buradaki iş dünyasından arzumuz da piyasa gerçeklerine uygun şekilde fiyatların düzenlenmesidir. Artarken nasıl hızlı gittiyse, kur boyutunda söylüyorum, düştüğünde de aynı hızda olduğunu beklemek tüm vatandaşlarımızın ve bizlerin de hakkıdır diye düşünüyoruz. Bu düşüşün yavaş olduğunu görmek bizleri üzmekte. Burada birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Hepimiz aynı gemideyiz. Ankara’nın ticaret hacmine baktığımızda 2021 yılı ilk 11 aylık ihracatının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19,15 artış göstererek 8,6 milyar dolar, ticaret hacminin ise yaklaşık yüzde 26 artışla 21,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiğini; yine aynı dönemde ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 64,1 olduğunu görüyoruz. Maalesef bu oran yüzde 83,1 olan Türkiye ortalamasından düşüktür ve ticaret hacmi de Ankara’nın sahip olduğu potansiyelden uzaktır. Şirket merkezlerinin başka şehirlerde bulunması sebebiyle bu rakamların tam olarak sizi çabalarınızı yansıtmadığının farkındayız. Ancak bu göstergeleri dengeye getirecek ve Ankara olarak hatta dış ticaret fazlasına dönüştürecek olan sizlersiniz. Burada bizler de sizin yolunuzu açacağız. Biz de kamu olarak her türlü teşvikle, işlerinizi kolaylaştırmak için sonuna kadar yanınızda olmaya hazırız.

ATO, BAŞARILARIYLA TÜM ANADOLU’YA ÖRNEK OLSUN”

2021 yılında Ankara için 641 yatırımı teşvik belgesi düzenlendiğini ve bu sayede 12 bin kişiye yakın ilave istihdam yolunun açıldığını anlatan Oktay, Ankara’da yerleşik ihracatçılara 2021’de verilen devlet teşviklerinin 2018’e göre yüzde 108 artarak 168 milyon liraya ulaştığı bilgisini paylaştı. Oktay, “Ankara’nın dirayetli tüccarlarının, sizlerin yanında olmaya devam edeceğiz. Cumhuriyetin 100’üncü yılına ilerlerken sizlerden başkentin şanına yakışır ticari atılımlar ve yeni iş birliği haberleri bekliyoruz. Ankara, sahip olduğu köklü üniversiteler, 10 teknopark, 12 OSB ve çok sayıda araştırma merkezi ile yüksek beşeri sermayeye ve güçlü bir altyapıya sahiptir. Bunun yanı sıra Ankara yerlileştirme ve ihracat odaklı üretim anlayışı ve yüksek kaliteli üretim sağlayan KOBİ ağırlıklı yapısı ile avantajlar sunmaktadır. Hâlihazırda Ankara’nın ticaret potansiyelinde önemli yer tutan iş makine sanayisi, savunma, havacılık, medikal-optik, bilişim ve sağlık sektörleri büyük gelişme potansiyeli taşımaktadır. Altyapı var, know-how var, lojistik imkânlar mevcut, bizlerin de desteği her zaman sizlerle ve kararlarımızı alırken de zaten sizlerle istişare halindeyiz. O zaman gelin 100’üncü yılına yaklaşan ATO, başarılarıyla tüm Anadolu’ya örnek olsun. ATO’nun göstereceği vizyonla Ankara tasarımda, üretimde, dijital dönüşüm ve inovasyonda benzeri görülmemiş projelere imzasını atsın. Beşeri sermayesiyle, çeşitlenen ticari iş birlikleriyle, yerli-milli üretime vereceği destekle Ankara’yı hem milli teknoloji hamlemizin hem de yeşil kalkınma devriminin taşıyıcısı olarak görelim. Gelin evlatlarımızın geleceği için büyük ve güçlü Türkiye hedefimizin ekonomi ayağında yürüttüğümüz tarihi mücadeleye daha çok destek olun. Ülkemizde kalıcı makroekonomik istikrar sağlayacak, yüksek katma değerli üretimi teşvik ederek ihracat ve istihdamı artıracak, oluşturulan katma değeri toplumun tüm kesimlerine yayacak olan yine bizleriz. 20 yıldır nasıl özel sektörümüzle omuz omuza ilerlediysek Cumhuriyetin 100’üncü yılına da yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve büyüme odaklı bir yaklaşımla, iş dünyamızla birlikte ilerleyeceğiz. Ankara Ticaret Odası olarak hem Ankara hem de ülke ekonomisine sağladığınız katma değer için teşekkür ediyor, bereketinizin artmasını diliyorum. ATO üyelerinin mevcut başarılarını taçlandırarak bölgesel ve global ölçekte lider firmalar arasında yerini almasını temenni ediyorum.” diye konuştu.

ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran da konuşmasında, KDV sisteminin sadeleştirilmesine ilişkin çalışmaları olumlu karşıladıklarını belirterek, “Ankara Ticaret Odası olarak bugüne kadar gündeme getirdiğimiz konular arasında KDV sisteminin sadeleştirilmesi ve tek oranlı KDV uygulanması vardı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın konuyla ilgili çalışma yaptığı bilgisi basında yer aldı. Buradan bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Üretimde ve tüketimde farklı oranlarda uygulanan, KDV oranlarının alışı ve satışında farklı oranlar nedeniyle işlem karmaşasına yol açan KDV sisteminin sadeleşmesi reel sektörün işlerini kolaylaştıracak, dinamizmini artıracaktır” dedi. Zorunlu ihtiyaçların tamamında en düşük düzeyde KDV uygulanmasının fiyat artışlarının oluşturduğu yükü de hafifleteceğini ifade eden Baran, özel eğitim kurumlarına uygulanan ve bir süre önce geçici olarak yüzde 1’e indirilen KDV oranlarının kalıcı uygulanmasının talep edildiğini söyledi.

Covid-19 pandemisinin etkilerinin küresel olarak devam ettiğini kaydeden Baran, “Koronavirüs pandemisi yeni mutasyonlarla devam ederken bir yandan da etkilerini hafifletmesi, gündemi yeni konulara açıyor. Dünya ekonomisi bir toparlanma eğilimine girdi ancak bu süreçte de emtia fiyatlarının artışı, navlun krizi, enerji krizi enflasyonda yükseliş gibi konular risk oluşturmaya başladı. Pandemiyle mücadelenin ağırlığına rağmen 2020 yılını yüzde 1,8’lik büyümeyle kapatan Türkiye ekonomisi, 2021 yılında da tüm olumsuzluklara rağmen başarılı bir performans sergiledi. Ancak, dünya ekonomisinde yaşanan sıkıntılardan da payını alıyor. Sanayimiz, büyümenin öncü gücü oldu. Ürettiği ürünleri dünyanın dört bir yanına satan reel sektörümüz, ihracatta tüm zamanların en güzel dönemini ülkemize yaşattı” dedi.

Reel sektörün finansman ihtiyacını dile getiren Baran, “İş dünyası olarak, çalışan, üreten, ticaret yapan, ihracat yapan kesim olarak, ülkemizden en büyük beklentimiz, istikrar. Ticaretimizi yaparken endişelerden uzaklaşmak ve önümüzü görmek istiyoruz. Bu süreçte, yükselen hammadde fiyatlarının ve üretim maliyetlerinin perakende ticarete yansıması fahiş fiyat ve stokçuluk konularını gündeme taşıdı. Üyelerimiz, üretim ve tedarik zincirindeki fiyat artışları hesaba katılmadan, sadece yüksek kar elde etmek için fiyat artışı yapıyor görüntüsünden son derece rahatsız. Stokçuluk konusunda da aynı şekilde. Dün de GİMAT’ta 150 maliyeci birden denetimlere başlamış. Bu kadar yoğunlukla denetime gelinmesi baskın gibi bir algı oluşturduğu gibi rahatsızlıklara da neden oldu” diye konuştu. Baran konuşmasında çeşitli sektörlerin sorunlarını da aktardı.

Avrupa Birliği’nin iklim değişikliğiyle ilgili Yeşil Mutabakat çerçevesinde gündeme getirdiği “Sınırda Karbon Düzenlemesi”nin ihracatçıları 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren “Karbon Vergisi” ödemek zorunda bırakacağını ve bu sürecin önemli bir hazırlık gerektirdiğini anlatan Baran, Ankara Ticaret Odası olarak “EKO İKLİM Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi”ne öncülük ettiklerini söyledi. Baran, “KOBİ’lerimizi, onların tedarikçilerini ve tacirleri ilgilendiren bu süreci, çeşitli kurum ve kuruluşların ortak organizasyonu ile Ankara’da tartışmak istiyoruz. KOBİ’lerimizin bu süreçten olumsuz etkilenmemesi için neler yapılabileceğini 30-31 Mart tarihlerinde gerçekleştireceğimiz zirvede gündeme alacağız” diyerek Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay’ı zirveye davet etti.

ATO Meclis Toplantısına, ATO Meclis Başkan Yardımcısı Alaattin Doğan, ATO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Temel Aktay ve Halil İbrahim Yılmaz, ATO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi M. Ülkü Karakuş, Yönetim Kurulu Üyeleri Ali Yıldız, Halil İlik, Nihat Uysallı, Nuh Acar, Mehmet Fatih Çetinkaya, Meclis Divan Kâtibi Fatih Sertaç Bulut ile çok sayıda ATO Meclis Üyesi de katıldı.

Bürokrat

“Ege’yi barış ve iş birliği denizi hâline getirelim istiyoruz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan Atina

Genç Gazeteciler

HABER BURADA

on

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Ege’yi barış ve iş birliği denizi hâline getirelim istiyoruz. Türkiye ve Yunanistan olarak atacağımız ortak adımlarla dünyaya örnek olalım arzusundayız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin beşinci toplantısı kapsamında resmî ziyarette bulunduğu Atina’da, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile baş başa ve heyetler arası görüşmenin ardından ortak basın toplantısı gerçekleştirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan’ı son olarak 2017’de ziyaret ettiğini, bu ziyaretin 65 yıl aradan sonra Türkiye’den Yunanistan’a devlet başkanı düzeyinde yapılan ilk ziyaret olduğunu hatırlattı.

Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin beşinci toplantısı dolayısıyla tekrar Atina’da bulunmaktan büyük memnuniyet duyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunan makamlarına teşekkür etti.

“TİCARET HACMİMİZİN 10 MİLYAR DOLARA ÇIKARILMASINDA MUTABIK KALDIK”

Türkiye-Yunanistan münasebetlerinde mevcut olumlu ivmeyi daha da geliştirmek istediklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyimizin beşinci toplantısını yedi yılın ardından bugün gerçekleştiriyor olmamız, bu niyetimizin bir göstergesidir. Bir sonraki toplantı için bu kadar ara vermeyeceğimizi ve kuruluş bildirgesinde ifade olunduğu üzere yılda en az bir kez bu buluşmayı gerçekleştirmenin her iki ülke için de hayırlı olacağını düşünüyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu ve Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile faydalı görüşmeler yaptıklarını dile getirerek, şunları kaydetti: “Sayın Başbakanla ikili görüşmemizde iş birliğimizi geliştirmek maksadıyla atılabilecek adımları ele aldık. Üst düzey temasların devamı çerçevesinde aramızdaki diyalog kanallarının her seviyede açık tutulmasının önemini vurguladık. Başbakanlığım döneminde teşkil edilen Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi mekanizmasının, ilişkilerimizin olumlu gündem temelinde ilerletilmesine katkı sağladığının altını çizdim. Dostane ilişkiler ve iyi komşuluk hakkında Atina Bildirgesi ile ilişkilerimizi geliştirme yönündeki irademizi en üst seviyede teyit etmiş olduk. 2021 yılında oluşturulan Ortak Eylem Planı çerçevesindeki çalışmaların somut neticelerini görmekten ayrıca memnuniyet duyuyoruz. Sayın Başbakan ile görüşmemizde şu an itibarıyla yaklaşık beş milyar dolar civarında olan ticaret hacmimizin 10 milyar dolara çıkarılmasında mutabık kaldık. İpsala-Kipi Sınır Kapısı’nda ikinci köprü inşası gibi ulaştırma projelerinin önemine işaret ettik.”

“AZINLIKLARIN HUZUR VE REFAHININ ARTMASI, İLİŞKİLERİMİZİ OLUMLU YÖNDE ETKİLEYECEKTİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek turizm gerek kültürel alanda ilişkileri geliştirmek istediklerini vurgulayarak, “Sayın Başbakan ile görüşmelerimizde Ege ve Doğu Akdeniz’deki tutumlarımız hakkında görüş alışverişinde bulunduk ve dışişleri bakanlarımızın bu konudaki çalışmaları, kararlı bir şekilde ele almalarını istedik. Mevcut sorunlarımızı yapıcı diyalog, iyi komşuluk ve uluslararası hukuk çerçevesinde müşterek çabalarla çözüme kavuşturmak samimi temennimizdir” diye konuştu.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile terörle mücadele alanındaki iş birliğinin nasıl geliştirilebileceğini de ele aldıklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Bu minvalde beklentilerimizi bir kez daha dile getirdik. Özellikle Lavrion Kampı’nın kapatılmasını memnuniyetle karşıladık. Yunanistan’da teröristlere barınma imkânı sağlayan benzeri kampların oluşmaması için dikkatli olunması gerektiğinin altını çizdim. Yunanistan’daki Türk azınlığı ve ülkemizdeki Rum azınlığı, beşeri ve kültürel zenginliğimizin yapı taşlarıdır. Azınlıkların huzur ve refahının artması, ilişkilerimizi olumlu yönde etkileyecektir. Batı Trakya Türk azınlığının durumunda uluslararası hukukun gerektirdiği iyileştirmelerin yapılması yönündeki beklentilerimizi ifade ettik. Kıbrıs meselesinin, adadaki gerçekler temelinde, adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulması, tüm bölgenin yararına olacaktır.”

“ULUSLARARASI TOPLUM, İŞLENMEKTE OLAN SAVAŞ SUÇLARI KARŞISINDA SESSİZ KALMAMALIDIR”

Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile ikili ilişkilerin yanı sıra mevcut bölgesel ve küresel gelişmeler hakkında da fikir alışverişinde bulunduklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, Gazze başta olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında yaşanan dramı ele aldıklarını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin en başından beri sivillerin hedef alınmasını hiçbir şekilde tasvip etmediğini dile getirdiğini hatırlatarak, şu görüşleri paylaştı: “Yaşananların, Gazze halkının toplu şekilde cezalandırılmasına dönüşmesi, çoğunluğu çocuk ve kadın 17 bin masum Filistinli sivilin katledilmesi, vicdanları yaralamaktadır. Uluslararası toplum, işlenmekte olan insanlık ve savaş suçları karşısında sessiz kalmamalıdır. Kalıcı ateşkesin bir an evvel tesisi, insani yardımların engelsiz akışının temini, hepimizin önceliği olmalıdır. Son gelişmelerle birlikte 1967 sınırlarında bağımsız, egemen, toprak bütünlüğü haiz Filistin devletinin tesisinin artık kaçınılmaz olduğunu bir kez daha gördük. Türkiye olarak adil bir barışın uygulanması noktasında garantör olarak sorumluluk almaya hazır olduğumuzu açıkladık. Gazze’de had safhadaki insani yardım ihtiyacı bağlamında ilk günden beri yardımlarımızı hızla sürdürüyoruz. Uluslararası toplumun da yardımların devamı noktasında gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum.”

“ARAMIZDA ÇÖZÜLEMEYECEK HİÇBİR SORUN YOK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Yunanistan’ın aynı denizi, aynı coğrafyayı, aynı iklimi, hatta birçok alanda aynı kültürü paylaşan iki komşu ülke olduğuna dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu: “İki kardeş arasında dahi anlaşmazlıklar olabilirken, iki komşu arasında görüş ayrılıklarının yaşanması gayet doğaldır. Mesele bunları çözme iradesidir. Biz, Ege’yi bir barış ve iş birliği denizi hâline getirelim istiyoruz. Türkiye-Yunanistan olarak atacağımız ortak adımlarla tüm dünyaya örnek olalım arzusundayız. Açık söylüyorum, bizim aramızda çözülemeyecek kadar hiçbir sorun yok. Yeter ki hüsnüniyetle hareket edelim, büyük resme odaklanalım, denizi geçip derede boğulanlardan olmayalım. Değerli Kiryakos’un da bizimle aynı kanaati paylaştığını görmekten ayrıca büyük bir memnuniyet duyuyorum.”

Yunanistan Başbakanı Miçotakis’e nazik ev sahipliği için teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Görüşmelerimizin ülkelerimiz ve halklarımız için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Önümüzdeki toplantı için Ankara’da kendilerini misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyacağımızı da ifade etmek istiyorum” dedi.

YUNANİSTAN BAŞBAKANI MİÇOTAKİS: “SINIRDAŞ OLAN İKİ ÜLKE YAN YANA VE BERABER HAREKET ETMEK ZORUNDADIR”

Yunanistan Başbakanı Miçotakis de konuşmasında, bu yıl iki ülkede de doğal afetlerin yaşandığını, geniş kapsamda ise çatışmalar ve savaşların ülkeler için birçok sorun teşkil ettiğini belirtti.

Doğu Akdeniz’de güvenlik ve barışı tehdit eden durumların yaşandığını hatırlatan Yunanistan Başbakanı Miçotakis, “İki ülkenin çok iyi bir şekilde bir arada, çok sakin bir ortamda ilişkilerini devam ettirmesi çok önemli. Her bir tarafın yaşadığı sorumlara çözüm yaratabilmek çok önem arz ediyor” diye konuştu.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, hem Yunanistan’da hem de Türkiye’de bu ortak yaklaşıma katılmayan birçok kesimin mevcut olduğunu vurgulayarak, “Ancak, sınırdaş olan iki ülke yan yana ve beraber hareket etmek zorundadır. İkimiz de daha sakin sularda, güzel bir esintiyle ilerleyen geminin kaptanı olarak güzel bir gelecek yaratmak zorundayız” ifadelerini kullandı.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, “Yunanistan ve Türkiye barış içinde yaşamaya mecburlar. Anlaşmazlıklarını ortaya koyacak samimi şekilde görüşecek ve sürekli çözüm arayacaklar. Bu fikir ayrılıklarında yakınlaşma olmasa da gerginlik de oluşmamalı” dedi.

Son altı ayda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile üçüncü kez bir araya geldiklerine dikkati çeken Yunanistan Başbakanı Miçotakis, bugünkü Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi (YDİK) toplantısının da bu ortak çabaların bir devamı olduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bölgesel gelişmeleri ele aldıklarını aktaran Yunanistan Başbakanı Miçotakis, her türlü şiddet, radikalizm ve terörizmin kınanması gerektiğini ifade etti.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Kıbrıs meselesinde de iki ülke arasında fikir ayrılığı olduğuna işaret ederek, Yunanistan için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları dışında bir çözüm olmadığını, taraflar arasında diyaloğun yeniden başlaması gerektiğini savundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Miçotakis, ortak basın toplantısının ardından çalışma yemeğinde bir araya geldi.

DAHA FAZLA HABER

Bürokrat

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile görüştü

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan Atina

Genç Gazeteciler

HABER BURADA

on

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin beşinci toplantısı vesilesiyle bulunduğu Atina’da Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’i kabul etti.

DAHA FAZLA HABER

Bürokrat

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Cumhurbaşkanı Sakelaropulu ile bir araya geldi

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan Atina

Genç Gazeteciler

HABER BURADA

on

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin beşinci toplantısı kapsamında resmî ziyarette bulunduğu Yunanistan’da, Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu tarafından resmî törenle karşılandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Cumhurbaşkanı Sakelaropulu ile görüşmeye geçmeden önce yaptığı konuşmada, altı yıl aradan sonra Atina’da bulunmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi.

“HEDEFİMİZ, İKİ ÜLKE ARASINDAKİ TİCARET HACMİNİ 10 MİLYAR DOLARA ÇIKARMAK”

“5. Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantımızın Türkiye ve Yunanistan arasında yeni bir dönemin güçlenerek devamına vesile olacağına inanıyorum” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Bugün geniş bir bakanlar heyetiyle buradayız. Bakanlarımız birbirleriyle, muhataplarıyla gayet anlamlı görüşmeler yapacaklar. Tabii hedef aramızdaki 5,5 milyar dolarlık ticaret hacmini 10 milyar dolara çıkarmak. Bu konuda hangi alanlarda ne gibi adımlar atabiliriz bunları görüşeceğiz. Aramızdaki ön hazırlıkları tüm bakan arkadaşlarımız yapmış vaziyetteler. Bunlarla birlikte imzaları atıp yola çok daha anlamlı, güvenli bir şekilde devam edeceğiz. Bardağın dolu tarafıyla konuşmak öyle zannediyorum ki gelecek için çok daha hayırlı olacaktır.”

DAHA FAZLA HABER

Bürokrat

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan’da

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan Atina

Genç Gazeteciler

HABER BURADA

on

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin Beşinci Toplantısı vesilesiyle gittiği Yunanistan’ın başkenti Atina’ya ulaştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Atina Elefterios Venizelos Uluslararası Havalimanı’nda, Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgos Yerapetritis, Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Çağatay Erciyes ve diğer ilgililer karşıladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu da Atina’ya ulaştı.

DAHA FAZLA HABER

Bürokrat

“Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı

Genç Gazeteciler

HABER BURADA

on

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bölgemizin huzur ve esenliği için hükûmet olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Son kabinemizden bu yana özellikle dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık.

Kuzey Afrika’daki en önemli ticari ortaklarımızdan Cezayir ziyaretimiz, enerji ve müteahhitlik sektörleri başta olmak üzere ekonomik ilişkilerimiz açısından oldukça başarılı geçti. Ziyaretimizi Cezayir’le aramızdaki konsey mekanizmasına stratejik boyut eklemek suretiyle adeta taçlandırdık. Cezayir, Filistin davasının önde gelen savunucuları arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı kardeşim Tebbun’la görüşmemizde iki kardeş ülke olarak Gazze’ye ve Filistin davasına güçlü desteğimizi teyit ettik.

Çevrimiçi olarak düzenlenen G-20 Liderler Zirvesinde küresel ekonomideki son gelişmeleri gözden geçirme imkânı bulduk.

Geçtiğimiz hafta yaptığımız grup toplantımızda hem ülkemizin güncel siyasetine dair konuları, hem de partimizin mahalli idareler seçimleriyle ilgili hazırlıklarını değerlendirdik. Yaklaşık beş yıldır tam anlamıyla bir Fetret Devri yaşanan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri, inşallah merkezinde hizmet, eser ve yatırımın olduğu gerçek belediyecilikle yeniden buluşturacağız.

“TERÖRÜ KAYNAĞINDA YOK ETME STRATEJİMİZİ BAŞARIYLA UYGULUYORUZ”

Millî Güvenlik Kurulumuzun kasım ayı toplantısında terörle mücadeleden bölgemizdeki gelişmelere kadar pek çok konuyu ele aldık. Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde huzur ve güven iklimi hâkim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah eninde sonunda güvenli hâle getireceğiz.

Irak sahasında devam eden Pençe harekâtlarımızla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz nokta operasyonlarımızla teröristlerin üzerindeki baskıyı sürekli artırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız.

Buradan bir kez daha terör örgütü eliyle ülkemizi sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum, Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren bölü terör örgütünü canlandırma, yeniden palazlandırma çabalarının farkındayız. Kimin ne yaptığını, kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi, bir gece ansızın gelerek tüm bu senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz.

Bu vesileyle, sınırlarımız içinde ve dışında cansiperane bir şekilde görev yapan kahraman güvenlik güçlerimize Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, yarılarımıza acil şifalar diliyorum.

Türkiye’nin sınırlarında ve ötesinde yürüttüğü harekâtların stratejini hâlâ anlayamayanlara veya anladığı hâlde hazmedemeyenlere şu kelamıkibarı hatırlatmak isterim: ‘Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye, kimi kuyu kazar her gelen düşsün diye’ Biz, ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için her geçen içsin diye barış, huzur, dostluk, kardeşlik, güven, refah kuyuları kazıyor, herkesin hizmetine sunuyoruz. Kendi akıllarınca bize, ama aslında ülkemize ve milletimize kuyu kazanları da kendi kibirleriyle, hasetleriyle, husumetleriyle, kirli hesaplarıyla baş başa bırakıyoruz.

“İKLİM KRİZİ, KONTROLSÜZ BÜYÜMENİN, AŞIRI TÜKETİM HIRSININ BİR SONUCUDUR”

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine giderek daha fazla maruz kalıyoruz. Akdeniz çanağında yer alan Türkiye, aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizinin can yakıcı sonuçlarını en çok hisseden, bundan en çok mağdur olan devletlerin başında gelmektedir. İklim krizi gerçeğiyle ne kadar erken yüzleşirsek, ülkemize yansımalarını da o derece hızlı kontrol altına alabiliriz.

İklim değişikliğinden bahsederken burada şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor: Bugün sekiz milyar insanın hayatını etkileyen bu krizin asıl müsebbipleri, gelişmiş, zengin, müreffeh Batılı ülkelerdir. İklim krizi, kontrolsüz büyümenin, aşırı tüketim hırsının bir sonucudur. Tabiatı bir emanet olarak değil de sömürülmesi gereken bir meta olarak gören zihniyet, son iki asırda dünyamıza çok büyük zarar vermiştir. Bu zihniyette köklü bir değişim olmadan iklim krizinin önüne geçemeyiz; Türkiye olarak her platformda bu gerçeği dile getiriyoruz.

Bir başka hakikat, iklim değişikliğiyle mücadelenin yeni adaletsizliklere, yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır. Dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede mali açıdan daha fazla yük almaları kaçınılmazdı. Biz, insanlığa ve gelecek nesillere karşı mesuliyetimizin bir gereği olarak iklim değişikliği meselesinde elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz eser miktarda olmasına rağmen, insanlığın ortak geleceğine katkıda bulunmak adına kendi imkânlarımızla çok önemli adımlar atıyoruz. Bu çerçevede ilan ettiğimiz net sıfır emisyon hedefine 2023 yılında ulaşmayı öngörüyoruz.

Dubai’de düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi’nde tüm bu konuları artısı ve eksisiyle çok net biçimde ifade ettik. Zirve’de ayrıca Gazze’de yaşanan insanlık dramını gündeme taşıdık.

“KOMŞULARIMIZDAN BAŞLAYARAK BÖLGE ÜLKELERİYLE İŞ BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRECEĞİZ”

Dün ve önceki gün gerçekleştirdiğimiz Doha ziyaretimiz ise, hem Katar’la ikili ilişkilerimiz, hem de Körfez İş Birliği Konseyi’yle münasebetlerimiz bakımından oldukça önemliydi.

2014 yılında kurduğumuz Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi’nin 9. toplantısını başarıyla icra ettik. Komite toplantıları sırasında farklı alanlarda 12 belge imzaladık. Ziyaretimizin ikinci gününde Dönem Başkanı Katar’ın onur konuğu olarak Körfez İş Birliği Konseyi 44. Zirvesi’ne iştirak ettik. Konsey üyesi ülkelerle son 20 yılda 20 milyar dolardan fazla yükselişle 23 milyar dolara çıkarttığımız ticaret hacmimizi daha da artıracağız.

Yarın Yunanistan’a gidiyoruz, ardından 18 Aralık’ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceğiz. Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz.

Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda kat ettiği her mesafe, bizi Türkiye Yüzyılı’na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Bu anlayışla, hem içeride hem de küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiçbir geçici sıkıntının, hiçbir sinsi çelmenin, hiçbir karanlık projenin bizi yolumuzdan alıkoymasına müsaade etmeyeceğiz. Hamdolsun, milletimiz bu hakikati görüyoruz.

İhtiyaç duyduğumuz her durumda bizim yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranlarımı sunuyorum.

“ENFLASYONU KONTROL ALTINA ALIYORUZ”

Allah’ın izniyle insanımızı günlük hayatında sıkıntıya sokan meseleleri de birer birer çözüme kavuşturarak üstümüze serpilmeye çalışılan karamsarlık havasını darmadağın ediyoruz. En zoru geride kaldı, inşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz. Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Hiçbir ekonomik mantıki ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları, yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz.

Üretim, istihdam, ihracat ve büyüme tarafındaki olumlu tablo yeni rekorlarla sürüyor. Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ün ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4,6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürülebilir büyüme hedefimizden en küçük bir sapma yoktur. Yılın ilk 11 ayındaki ihracatımız 234 milyar doları buldu. Son verilere göre, istihdam 32 milyona ulaştı, işsizlik oranı ise yüzde 9,2’lere geriledi.

Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus beş bin liralarını suretle yatıracağız.

Aile ve Gençlik Fonu’nun kuruluşuyla ilgili yasal süreç tamamlandı. Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk.

İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza yönelik doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımıza dâhil ettik. Yıllık 900 ila 2500 lira arasında olan toplam 8 aylık ödeme miktarını 1500 ila 3500 liraya yükselttik. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay aktardığımız kaynak tutarı da 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı.

Daha 10 ay evvel yaşadığımız ve ülkemiz ekonomisine 104 milyar dolar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı, 85 milyonun hiçbir ferdini ihmal etmiyoruz.

“YILBAŞINDA ÇALIŞANLARIMIZIN ÜCRETLERİNDE BİR ARTIŞ YAPILACAK”

Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak, hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek.

Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz. Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda bıkmadan, usanmadan, durmadan mücadele etmeyi, yürümeyi, adım-adım hedeflerimize ulaşmayı sürdüreceğiz. Yeter ki 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza, mücadele azmimize sıkı sahip çıkalım, aramızda fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim, gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askerî bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız.

“GAZZE HALKINA UYGULANAN ZULME KARŞI ÇIKMAK İÇİN SADECE İNSAN OLMAK YETERLİDİR”

Türkiye, dünyanın neresinde bir mazlum ve mağdur var ise, inancına, rengine, kimliğine bakmadan onun yanında olmayı ilke edinmiş bir devlettir. Bu bizim medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bir haslettir. Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri yapabiliyorsak, elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona da mani varsa kalbimizle buz etmenin gayreti içinde olduk. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Sadece son 70 yılımıza baktığımızda dahi bu yaklaşımın pek çok örneğini görebiliyoruz. Kore’ye bu hissiyatla gidip kan döktük, can verdik. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için bu hassasiyetle Barış Harekâtı gerçekleştirdik. Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da ve daha pek çok yerde başı dara düşen insanlara kapımızı bu anlayışla açtık. İslam dünyasından, Türk coğrafyalarından, Afrika’dan, Güney Asya’dan sayısız insana bu vizyonla sahip çıktık. Karabağ’ın işgaline, Türkistan’daki zulme, Keşmir ve Arakan’daki haksızlıklara bu düşünceyle rıza göstermedik. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya gönül coğrafyamızın her köşesine hep bu şekilde baktık. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz.

Tevfik Fikret’in, ‘Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, hakkın da görülmez kolu, dönmez yüzü vardır’ dizelerinde ifade ettiği gibi, bizim safımız yalnızca bükülmez kolu, dönmez yüzüyle hakkın yanı olabilir. Üstelik Gazze’de öldürülen binlerce çocuğun, kadının, yaşlının, masumun yanında yer almak için öyle çok derin, felsefi gerekçeler aramaya gerek de yoktur. Tolstoy’un ‘Bir insan acı duyuyorsa canlıdır, başkasının acısını duyuyorsa insandır’ sözünde işaret ettiği gibi, Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir, bundan kaçış yok. Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 Ekim’den bu yana işlediği savaş suçları, bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır.

“İSRAİLLİ YÖNETİCİLER ER YA DA GEÇ İNSANLIK MAHKEMESİNDE YARGILANACAK”

Türkiye, kendisi gibi düşünen devletler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bu meseleyi her platformda gündeme getirecek, takip edecek ve somut sonuçlara ulaşmasını sağlamak için sonuna kadar çalışacaktır. Evet, İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. Daha önemlisi, Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Şayet Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız siyasi, askerî ve ekonomik destek vermemiş olsa, bu terör devletinin yöneticiler böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezdi. Esasen Batının tarihi bu bakımdan oldukça karanlıktır, oldukça çirkindir, oldukça vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların niyetini Bosna’dan, Makedonya’dan, Yunanistan ve Bulgaristan’dan, Çanakkale’den, Ermenistan’dan, Filistin’den, Irak’tan, Suriye’den, oralardaki vahşetlerinden ve sinsi oyunlarından biliriz. Dünyayı asırlardır Batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar, sadece kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını defalarca ispatlamışlardır. Esasen Batının ‘değerlerim’ diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Batının inancı, Kudüs Nasıra, bu felsefe, Ege ve Batı Anadolu, hukuki itibariyle Akdeniz ve Roman, bilimi Endülüs ve doğu dünyası kökenlidir. Sadece barbarlık, gerçek anlamda Batıya ait bir vasıftır. Haçlı Seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon, birinci ve ikinci dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden Batı, hep bu vasfını sergiliyordu.

Gazze’deki vahşete ortak olan Batı, çalıp çırptığı tüm değerleri bir kenara bırakıp yine sadece mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail’e en küçük bir söz söyletmeyip Gazze’de yapılanları dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri, bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler ve onun en önemli organı olan Güvenlik Konseyi gibi kurumlar da bu zulüm karşısında sergiledikleri acizlikle insanlığın ortak çatısı olma hürriyetlerinden iyice uzaklaşmışlardır. Genel Sekreter Sayın Guterres’in samimi çabaları, Güvenlik Konseyi’nin kimi daimi üyeleri tarafından engellenmiştir. Biz yıllardır ‘dünya beşten büyüktür’ diye haykırırken işte bu gerçeklere işaret, bu haksızlıklara isyan ediyorduk. Buradan açıkça söylüyorum; Batının etekleri altına saklanan İsrail yönetimi, zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır. Masum çocukları, kadınları, yaşlıları, silahsız ve çaresiz insanları dünyanın en modern savaş araçlarıyla öldürmek, sadece İsrail yöneticileri gibi korkaklara mahsus bir zavallılıktır. Gazze’deki bir avuç sivil karşısında yüreği de, bacağı da titreyen İsrail’in gerçek bir orduyla, gerçek bir güçle karşı karşıya geldiğinde paramparça olacağı muhakkaktır. İsrail yönetiminin böyle bir acı akıbete gerek kalmadan bir an önce aklını başına toplamasını ümit ediyoruz. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs’ün Başkenti olduğu coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kuruluşundan geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

“GÜVENLİ ŞEHİRLER İÇİN TEK ÇARE KENTSEL DÖNÜŞÜMDÜR”

Geçtiğimiz günlerde Marmara Bölgesinde yaşanan 5,1 büyüklüğündeki nispeten hafif sarsıntı, bizlere deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bilindiği gibi Türkiye, Alpler’den Himalaya’lara uzanan kuşak içerisinde en fazla deprem riski taşıyan beşinci ülkedir. Topraklarımızın yüzde 66’sı, nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Ülkemizde son bir asırda altı ve üzeri büyüklükte 231 deprem meydana geldi. Bu afetlerde 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımız yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Rabbim, deprem şehitlerimize rahmet eylesin. Onları cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin diyorum.

Bu coğrafyada yaşamak demek, deprem gerçeğiyle yüzleşmek, karşımızdaki tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu, depreme dayanıklı binalar yapmaktır, yani kentsel dönüşüm dediğimiz bu adımı atmak ve bu adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca bir süre bu toprakların hakkını vermek yerine, hakkına giren bir anlayışla yönetildiği için diğer pek çok husus gibi deprem tehlikesi de göz ardı edilmiştir. Büyük yıkıma yol açan 1999 felaketi, bu meselenin yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme gelmesine, standartların yeniden belirlenmesine vesile oldu. Biz de bu süreci daha ileriye taşıyarak 2012 yılında tarihimizde ilk defa kentsel dönüşüm yasasını çıkarttık. Yapı Denetim Kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili mevzuatı güncelledik, geliştirdik. Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genelinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladık. Hâlihazırda ülke genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik bunların yaklaşık yarısının da acilen dönüşmesi gerekiyor. Dolayısıyla, güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunun en son ve somut örneği 6 Şubat depremleridir. Bu hakikati görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum, ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü bir konudur.^

“TOKİ VASITASIYLA 1,3 MİLYON KONUTU HAK SAHİPLERİNE TESLİM ETTİK”

Hazreti Mevlana, ‘akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir’ der. İnancımızda da tedbir tevekkülden önce gelir. Hükûmet olarak kentsel dönüşüm konusuna ilk günden beri hep bu zaviyeden baktık. Vatandaşlarımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılarla birlikte depreme dayanaksız yüksek katlı binalardan da kurtararak onları modern, güvenilir, dayanıklı yuvalara kavuşturmayı hedefledik. Zemin artı üç olsun, zemin artı dört olsun, bilemediniz zemin artı beş olsun dedik. Ve o günden bugüne inşaatlarımızı bu şekilde yapıyoruz. TOKİ Başkanlığımız bu sürecin öncüsü olarak gerçekten kritik bir rol üstlendi. Maruz kaldığı onca haksız, insafsız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle ve hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı birçok şehrimizde yaşadık. Vatandaşlarımızın canları ve mallarıyla bir daha böyle bedeller ödememesi için kentsel dönüşüm çalışmalarımızı bir üst seviyeye çıkarma kararı aldık. Bu amaçla geçtiğimiz Eylül ayında çok geniş bir katılımla Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şûrası düzenledik. Şûrada ortaya çıkan teklifler Şûranın en güzel neticesi de oydu, diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşüm yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz aybaşında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi.

Yeni kentsel dönüşüm mevzuatının yürürlüğe girmesiyle birlikte muhalefet ve malum çevreler daha önce yaptıkları gibi hemen tezvirata başladı. Vatandaşın malına el konulacak, bu iftiradan başlayarak rantsal dönüşüm bühtanına kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Oysa kanunda ne böyle bir ifade var, ne de böyle bir durum söz konusu değildi. Düzenlemenin tek bir gayesi vardır o da kentsel dönüşüm sürecindeki engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır.

“BİNALARIN KENTSEL DÖNÜŞÜME DÂHİL EDİLMESİ SALT ÇOĞUNLUĞA BAĞLANDI”

Yeni kanunla kentsel dönüşüm konusunda yapılan değişiklikler şunlardır: Daha önce çok daha yüksek çoğunluk gerektiren çok sayıda bağımsız birime sahip binaların kentsel dönüşüme dâhil edilmesi salt çoğunluğa bağlandı. Yani bir binada oturanların yüzde 50’sinden 1 fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün hâle getirildi. İmar planlarının ilan-askı ve itiraz süreçleri kısaltıldı. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilebilmesi ve muhtarlıklarda ilan edilebilmesiyle süreç hızlandırıldı.

Deprem riskinin en çok hissedildiği yerlerin başında gelen İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri için yarısı bizden kampanyasının uygulanabilmesi amacıyla yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Diğer şehirlerimizin her biri için de oranın şartlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun özgün modeller geliştirilmesine imkân tanındı. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından, ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi. Dönüşüm alanlarında imar planlarının yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığınca onaylanması zorunluluğu getirilerek istismarların ve gecikmelerin önüne geçilmesi hedeflendi. Hak sahibinin borcunu ödeyememesi hâlinde dönüşen konut borcu nispetinde Hazine’ye teshil edilmesi ve yine hak sahibine ömür boyu ücretsiz tahsisine imkân verildi.

Yerleşime uygun olmayan bütün bu alanların riskli alan olarak belirlenmesi ve bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesi temin edildi. Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için kaynak sağlayacak yöntemler geliştirildi. Yapılan tüm bu düzenlemelerin amacı kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamaktır.

Küçük çıkar kavgalarıyla veya kaygılarıyla kentsel dönüşüm projelerinin geciktirilmesinin önüne geçilebilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa, müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.

“2024 YILI BÜTÇEMİZDE DEPREMZEDE ŞEHİRLERİMİZİN YENİDEN İNŞASINA 1 TRİLYON LİRA KAYNAK AYIRDIK”

Dönüşüm çalışmalarında Pazartesi günü 5.1 büyüklüğünde bir depremle sarsılan Marmara Bölgemize daha fazla özel önem vermemiz elbette sebepsiz değildir. Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek ve hızlandırmak nispeten daha kolaydır. Ancak, İstanbul’un da içinde yer aldığı Marmara Bölgemizde yaşanacak bir felaketin, Allah korusun, tüm Türkiye’ye ağır maliyeti olacaktır; bu gerçek karşımızdayken başka türlü hareket edemeyiz. Amacımız, İstanbul’da her yıl 350 bin konut inşa ederek 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir.

Tabi bu arada 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizi ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımızda en küçük bir aksaklığa, en küçük bir ihmale izin vermiyoruz, vermeyeceğiz. İnşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz, takip eden aylarda da biten konutların teslimini sürdüreceğiz.

Vatandaşlarımızdan gelen taleplere, bütün bunlara kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerini içeren yeni modelleri de devreye aldık. Yerinde dönüşüm projelerine başvuru sayısı 247 bini buldu. Sadece bölgedeki altyapı çalışmaları için 40 milyar liralık kaynağı ilgili kurumlarımızın kullanımına tahsis ettik. 2024 yılı bütçemizde depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde sadece konut yapmakla kalmıyor, bu şehirlere kimliğini veren ticari alanları ve kültürel yapıları da yeniden ayağa kaldırıyoruz.

Ayrıca, bu şehirlerimizin meydanlarını, kent merkezlerini ve önemli ana caddelerini yine Hükûmet olarak biz yapıyoruz.

“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMINDA PROJELERİMİZ DEVAM EDİYOR”

Aynı şekilde depremde zarar gören yollar ve ulaştırma yatırımlarıyla ilgili sorunları da yine biz giderdik, biz gideriyoruz. Deprem bölgesinde şu an yapım süreci devam eden yeni yolların toplam uzunluğu 180 kilometreyi buluyor. Deprem şehirlerimiz başta olmak üzere 81 vilayetimizin tamamındaki yol, otoyol, köprü, tünel, viyadük ve metro projelerimiz de devam ediyor.

Hava ve demir yolu ulaşımında açılışa hazır devasa yatırımlarımız var. Önümüzdeki dönemde yapımı tamamlanan ulaştırma projelerimizin resmî açılışlarını peyderpey inşallah yapmaya devam edeceğiz.

Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini dinamitlemesine, yavaşlatmasına, sulandırmasına izin vermeyeceğiz.

Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum. Bu konuda bize destek veren herkese şükranlarımı özellikle sunuyorum.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.”

DAHA FAZLA HABER
REKLAMLAR

HABER BURADA

Ocak 2022
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31  
REKLAMLAR

GENÇ BÜROKRAT

seers cmp badge